Kimler geldi kimler geçti | Semavi Yorgancılar | 2002-2004 Dönemi BEYSAD Yönetim Kurulu Başkanı
Aralık 2023

Semavi Yorgancılar

2002-2004 Dönemi BEYSAD Yönetim Kurulu Başkanı

 

Bize biraz kendinizden, eğitim ve çalışma hayatınızdan bahseder misiniz?

Merhabalar;  64 yaşındayım. Yaklaşık 50 yıldır iş hayatının içindeyim. İzmirli’yim; bir kızım var. 35 senedir İstanbul'da oturuyorum. Üniversiteyi ikinci sınıfta terk ettim. O dönemki siyasi olaylar tahsil hayatımı çok zorlaştırıyordu. Yani o zamandan beri çalışıyorum. İş hayatımın ilk 30 yaşına kadarki bölümü İzmir'de cam ticareti yaparak geçti. Yani cam işini orada, o dönemde öğrendim, tanıştım ve yetiştim diyebiliriz. Daha sonra sanayiye girerek cam işleme konusunda faaliyet gösterdim. İstanbul'a taşındıktan sonra Bolu'da organize sanayi bölgesinde 1989 yılı sonbaharında 960 metrekare kapalı sahası olan bir işletmede beyaz eşya sektörü ile tanıştım. O güne kadar bu sektörle ilgili hiçbir bilgim ve tecrübem yoktu ve sadece ürettiğimiz ürünleri Profilo’ya satıyorduk.  Daha sonra Arçelik ilişkimiz başladı ama gerçek anlamdaki dönüşümümüzü 1995 yılında katıldığımız Almanya'daki Domotechnica Fuarı’nda yaşadık, yaşamaya başladık. O güne kadar 2-3 tane müşteriyle çalışan firmamız o fuarı gördükten sonra dünyanın ve sektörün ne kadar büyük olduğunu anlamamızı sağladı. O fuarda tanıştığımız İranlı bir arkadaş ile hiç aklımızda yokken ertesi yıl İran'a inanılmaz bir ihracat yaptık ve bu iş 2-3 yıl devam etti. O fuarla birlikte şirketimizin vizyonu inanılmaz değişmiş ve biz artık pazarımızı Türkiye değil önce Avrupa sonra da Dünya  olarak tarif etmeye başlamıştık. 2011 yılı geldiğinde yani yaklaşık 11-12 yıl sonra Türkiye'nin ilk 500 firması arasına girmiştik. O zamanki adıyla Orim Cam Sanayi Anonim Şirketi’nden bahsediyorum. Daha sonra gelen bir teklifle bu firmayı 2003 yılında Alman rakibimize  firmasına sattık.

 

3 yıl bu şirkette Genel Müdür olarak çalıştıktan sonra, aile şirketimize geri dönüp bu şirketlerin re- organizasyonu ve yeniden yapılanmasını sağladık. Oldukça verimli bir çalışma yaptık. Sonucunda daha yalın, daha çevik hareket edebilecek stratejik öncelikli belirli bir yapıya kavuştuk. O dönemde İngiltere'deki televizyon sehpası pazarının yaklaşık %40’ını karşılaşıyorduk. Ayrıca ticari soğutucu camları konusunda da ciddi ihracat yapmaya başlamıştık; yani kısaca ihracat, şirketin genlerine iyice girmişti.

 

2011 yılında pazarda oluşan gelişmeler ve önemli bir müşterimizin talebiyle beyaz eşya camı üretme konusuna tekrar girmeye karar verdik. Daha önceden bildiğimiz ve tecrübe ettiğimiz bir sektör olduğu için fazla zorlanmadan bu konuda geçen 10 yıl içinde Bolu'da 2, Eskişehir'de 1, Çerkezköy'de 1, Manisa'da 1 olmak üzere 5 fabrika kurduk ve bugün Türkiye'de yaklaşık %50’nin üzerinde, dünyada da %20-25 civarında pazar payına sahibiz. Son 10 yıldır Yorglass şirketimiz İstanbul Sanayi Odası'nın açıkladığı ilk 500 firma arasında sürekli olarak yükselerek 369. sıraya gelmiştir. TİM'in açıkladığı Türkiye'nin 1.000 ihracatçı listesinde yıllardır işlenmiş cam konusunda 1., cam sektöründe de 2. konumdadır.

 

BEYSAD, hayatınızın hangi aşamasında yaşamınıza katıldı?

Yanlış hatırlamıyorsam BEYSAD’a, kuruluşundan 2 veya 3 yıl sonra katıldım. O dönem 34-35 yaşlarındaydım ve sektörün Duayen Sanayicileri ile tanışıp sektörü konuşma fırsatı buldum ve aralıksız olarak 2003 yılı sonuna kadar önce üye, sonra Yönetim Kurulu üyesi ve daha sonra Yönetim Kurulu Başkanı ve şu an da Denetim Kurulu üyesi olarak ilişkim devam ediyor.

 

BEYSAD Yönetim Kurulu 2. Başkanı olarak o yılların hikayesini dinleyebileceğimiz bir kişi ile karşı karşıya olduğumuz için heyecanlıyız. Yıllar içinde bize hep anlattınız ama şimdi belki o kısa zamanlarda aklınıza gelmeyen enteresan hikayeler, ders alabileceğimiz hikayeler duyabiliriz sizden?

BEYSAD’ın hikayeleri bitmez. 30 ila 50 yaşlarım arasında inanılmaz güzel toplantıları, seyahatleri, sohbetleri, yemekleri hayatımda hep önemli bir yer tutacaktır. BEYSAD’ın dışında sanayi odaları, ticaret odaları, başka sivil toplum kuruluşlarıyla da üyeliklerimiz, birlikteliklerimiz olmuştu. Ancak BEYSAD farklı bir STK idi ve hâlâ öyle. Yani dernekten öte bir kulüp gibidir. Birbiriyle rakip olan birçok firma BEYSAD çatısı altında, rekabeti unutup, sektör adına neyi, nasıl geliştiririz; hep konuşup, tartışırız. Bu dengeyi kurmak, dernek kurulduğundan beri çok önemliydi ama çok da başarılı şekilde yapıldı. Çok rahat söyleyebilirim ki hiçbir BEYSAD üyesi veya yöneticisi, içinde bulunduğu durumu müşterilerine veya tedarikçilerine karşı hiçbir zaman bir menfaat aracı olarak görmedi, kullanmadı. BEYSAD’ın kurulduğu dönem Türkiye'nin Avrupa Birliği, Gümrük Birliği, teknolojik değişim, endüstriyel değişim, markalaşma, ihracat gibi başlıkları yeni duyduğu ve uygulamaya başladığı dönemlerdi. Dolayısıyla BEYSAD’ın dernek olarak hareket etmesi, bireysellikten sıyrılıp bir küme halinde faaliyet göstermesi, çok kısa süre içerisinde Türk Beyaz Eşya Yan Sanayisinin önce yakın coğrafyalarda, daha sonraları uzak coğrafyalarda da tanınmasına, işbirliklerinin artmasına, ihracatın da artmasına imkan sağlamıştır. Beni en çok gururlandıran konu ise BEYSAD başkanlığım döneminde önceki başkan Ender Bey'in büyük katkılarıyla başlatılan fuarlara katılma, yurtdışına açılma hamlelerini bizzat bu konuda dünyadaki en büyük firmaların temsilcilerini Türkiye'ye çağırmak suretiyle yaptığımız toplantılar ve sektöre özel neredeyse fuarlar diyebileceğim faaliyetlerdi.

 

O dönemde ihracat yapabilen BEYSAD üyesi sadece Türk Elektrik firmasıydı. Daha sonra bizler de kalitemiz, ticari şartlarımız, tedarik zinciri konusundaki bilgi ve birikimimizle ihracat konusunda söz sahibi olmaya başladık. Bu konu beni en çok mutlu eden konuların başında gelmektedir. Pera Palas Oteli'nde yaptığımız toplantılarda sektörün lider firmaları ve onların en üst seviye yöneticilerini ağırlamak, o dönem için hiç kolay iş değildi ama biz bunu başarıyla yerine getirmiştik.

 

O yıllardaki siz büyüklerimizin STK vizyonu ile BEYSAD 30 yaşında. O yıllardan bu yıllara geldiğimiz noktayı sektörün içinde ancak BEYSAD’a biraz daha dışarıdan bakabilen bir dış göz olarak nasıl yorumlarsınız?

Benden sonraki başkanlar ve onların dönemlerinde de hepsi ayrı ayrı çok önemli değerler kattılar. Ortam değişti ve değişen bu ortama göre BEYSAD da kendini hep yeniledi, gençleşti ve gelecek nesillere sağlam adımlarla gidiyor ve ilerliyor.

 

Sektörü bir makinaya benzetirsek sizce BEYSAD bu makinanın hangi parçası olur?

Sektörü bir makineye benzetirsek BEYSAD bu makinenin herhalde her şeyidir. Yani bir an için Beyaz Eşya Sektörü’nü tedarikçisinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Türkiye'de Beyaz Eşya Sektörü, geçen 20-25 yılda ciddi değişim göstermiştir. Eskiden sadece yurtiçi ağırlıklı çalışan sektör, bunu tamamen terse çevirmiş; bugün ana sanayisiyle, yan sanayisiyle ürettiğinin yaklaşık  %70’ini ihraç eder hale gelmiştir. Daha önemlisi, yapılan bu ihracatı kendi markalarıyla yapmaktadır.  Bu, gerçekten övünülecek bir şeydir. Türkiye'de bunun benzeri yoktur. 1. olan Otomotiv Sektörü markaları dışarıdadır. Demir Çelik Sektörü hammadde dışa bağımlılığı olan bir sektördür ama Beyaz Eşya Sektörü bana göre Türkiye'nin lokomotif ve geleceğe güvenle bakmasını sağlayan bir sektördür; daha da büyüyecektir. Bu sektör bu şekilde büyürken Türk Beyaz Eşya Yan Sanayisi hiçbir zaman ana sanayisini zor durumda bırakmamış ve her zaman onların problemsiz üretim yapmalarını sağlayacak ortamı yaratmıştır. Bunu yaparken de artık kendi teknolojisini geliştirirken Türkiye'de üretilmeyen birçok ürünü de yapmaya başlamış, ithalatı büyük ölçüde azaltmış, sadece üretim değil inovasyon ve dizayn anlamında da ana sanayiye ciddi katkı vermiştir.

 

İş dünyasında sivil toplum kuruluşlarının önemi nedir?

Sivil toplum kuruluşları iş dünyasının olmazsa olmaz üyeleridir. Ben bunların çok büyük yapılar olmasındansa BEYSAD ya da TAYSAD gibi belirli konuda kümelenmiş olanlarının daha başarılı iş yaptıklarına şahit oluyorum. Problemlerin tespiti ve çözüm önerileri daha konsolide edilmiş olduğundan daha etkin oluyor.

 

Bir sivil toplum kuruluşunda aktif olarak yer alan biri ile almayan birinin iş hayatında bir fark var mı? Gözlemlerinizi duymak isteriz…

Her işte ölçülü olmak lazım, sivil toplum kuruluşlarında aktif olarak yer almak iş hayatında ciddi farklar yaratır ancak bunu kendi şirketimizdeki sorumluluklarımızı unutmadan yerine getirmemiz lazım. Ölçüyü kaçırmadan belirli dönemler itibariyle STK’larda rol alıp, sonra bayrağı başkasına devretmeyi bilmemiz lazım. Ancak ülkemizde bu konuda maalesef bahsettiğim bu konu çok kolay uygulanmıyor. BEYSAD hariç diyeceğim çünkü BEYSAD’da belli dönemler itibariyle bu dönüşüm başarılı bir şekilde bugüne kadar uygulandı.

 

Genç liderler artık sahada. Aile işletmelerinin dinamiklerini de yakinen bilen biri olarak, ‘taze kan’ şirketleri nasıl değiştiriyor? Ve tabii ki STK’ları?

Genç liderler hoş geldiniz! Tecrübe + enerji bu ikisi beraber olduğunda inanılmaz işler çıkıyor. Tabii ki en önemli ihtiyaç empati. Tecrübeli yaşlı ekipler, aile mensupları, genç nesli anlamaya çalışacak. Ancak bu tek taraflı değil, genç neslin de aynı şekilde tecrübeye saygı göstererek önceki nesli anlamaya çalışması problemlerin çözümünde anahtar olacak diye düşünüyorum. Bu konuda ciddi literatür okumuş bir insan olarak, dünyanın herhalde iş hayatındaki en zor şeylerinden bir tanesi aile işletmelerinin dinamiklerinin yönetilmesi. Bir tarafta şirkete geldiği andan itibaren o şirketin öyle olduğunu düşünen veya gören yeni nesil, diğer tarafta sen bu şirketi ben nasıl bu hale getirdim diye düşünen kurucular; 2 taraf da haklı. Dolayısıyla en doğru orta yolu bulup yola devam etmek çok önemli. Benim burada düşündüğüm ve bulduğum sihirli kelime, “emanet” yani bütün nesiller şirketlere emanet diye bakarsa, ben bu emaneti teslim aldım, benden sonraki nesle teslim edeceğim düşüncesi ve sorumluluğuyla hareket ederse sorun yaşanmayacaktır. Bazı jenerasyonlar daha iyi yapar, bazı jenerasyonlar daha az yapar; asıl olan büyük emeklerle büyük gayretlerle kurulan, büyütülen, yaratılan işletmelerin ve markaların yola devam ederek, hem çalışanlarına ekmek, hem ülkemize kazanç, hem de sahip oldukları hisse sahiplerine belli kar öder halde hayatlarına devam etmeleridir.

 

Türkiye ekonomisinde her şey çok değişken. Özellikle son dönemdeki faiz oranları ve döviz hareketleriyle işin geleceği öngörmek oldukça zor. Türkiye’de başarılı, sağlam temeller üzerine kurulan bir şirket olabilmek için nelere dikkat etmek gerekir?

Ülkemizdeki iş insanları ile sanayicilerinin her birine aslında ayrı ayrı madalya vermek lazım. Dünyanın başka yerinde bizim ülkede yaşananlar yaşansa bir tane firma ayakta kalmaz. Gelişmiş ülkelerden bahsediyorum, yalan olmaz düşünebiliyor musunuz ki %8,5 olan faiz bundan 6 ay önce bugün 40. Neye göre hesap yapacaksın, neye göre maliyet yapacaksın, neye göre teklif vereceksin, neye göre işini yöneteceksin, bir tarafta hammadde fiyatları ve onların baskısı, diğer tarafta müşterilerin baskısı. Bizler bunu yönetmek durumundayız. Gerçekten çok zor bir iş yapıyoruz. Google'a girin Türkiye'deki ekonomik krizler diye yazın, karşınıza upuzun bir liste gelecek. Ben bunun son 50 yılındakilerine şahit oldum.

 

Yeni genç arkadaşlarıma tavsiye kabilinden söyleyebileceklerim kısaca şunlar olur;

  • 1 yıllık kararınızdan daha fazla bir yatırım yapmanız gerekiyorsa mutlaka uzun vadeli kredi alın. Parayı hangi kur ile (TL, Dolar, Euro) kazanıyorsanız borcunuzu da onunla yapın.
  • Yaptığınız işe odaklanın, odağınız dışına çıkmayın; unutmayın ki fabrikalar, makinalar, sabit kıymetler sizin işletme sermayenizi yiyen varlıklardır. Dolayısıyla özellikle kriz dönemlerinde en önemli konu nakit akışıdır ve tahsilattır. Bu konuya özel önem verin.
  • Yaptığınız işi en iyi yapma konusundaki tutumunuzu asla değiştirmeyin.

 

Sanayi üzerine çalışacak girişimciler için neler önerirsiniz?

Sanayicilik bir sevdadır, Cumartesi Pazar’ı, gecesi gündüzü yoktur. Derdi çoktur ama işini doğru yaparsan keyfi ve gururu da çoktur. Sanayicilikte üretmek birinci motivasyon gibi görünse de esas motivasyon kaynağı, ürettiğini satabilmektir. Çünkü bugün artık dünyada üretim teknolojileri açıktır. Çok özel bir şeyden bahsetmiyoruz, herkes her şeyi üretebilir ama satmak farklı bir şey. Satmak, çok farklı şeyleri bir arada oluşturmayı gerektiriyor.

 

Avrupa’nın en gelişmiş beyaz eşya sektörüne sahibiz diyebiliriz. Beyaz eşya sektörünü ülkemizin öne çıkan sanayi alanlarından biri yapan şey sizce nedir?

BEYSAD’ın hazırladığı strateji belgelerinin içinde bu sorunun cevabı bütün ayrıntılarıyla var ama kısaca bahsetmem gerekirse bana göre birincisi, ülkemizin genç nüfusu; yani sahip olduğumuz büyük pazar. Sektörün temellerinin 1950’li yıllarda atılmış olması yan sanayisinin sektör gelişimine paralel büyüme ve kendini iyileştirme gayreti içinde olması yarattığımız değerle ana pazarlara olan yakınlığımız hızla ihracat sürecimizin gelişmesi, beyaz eşya sektörünü ülkemizde öne çıkan sanayi alanlarından biri yapmıştır.

 

Son olarak, BEYSAD’a ve geleceğe bırakmak istediğiniz mesaj nedir?

2024 yılında Yorglass 50. yılını kutlayacak. Türkiye'de 50. yılını kutlamış çokça firmamız maalesef yok. Yukarıda bahsettiğim gibi umuyorum bizden sonraki nesiller kurulmuş bu şirketlere sahip çıkmak suretiyle gelecek nesillere devam etmesini sağlarlar. BEYSAD ve BEYSAD gibi sivil toplum kuruluşları bu sektörlere çok ciddi katkı sağlıyorlar. Bu tip derneklerin üyeleri, yönetimleri ve başkanları sadece derneğe katkı sağlamıyorlar aynı zamanda dernekten de öğrenmek suretiyle kendilerine de ciddi bir bilgi, tecrübe aktarıyorlar. İyi ki varsın BEYSAD diyelim; teşekkür ederim.

Üye Girişi