Genç BEYSADlılarımızı daha yakından tanıyoruz: Merve YORGANCILAR IŞITMAK ve Batu BALKIR
Mart 2022

Ming Kurucusu ve Yorglass Yönetim Kurulu Üyesi Merve Yorgancılar Işıtmak

Digiterra CEO’su ve Balorman Yönetim Kurulu Üyesi Batu Balkır

 

İki başarılı aile şirketinin üst yönetim kadrosunda ikinci nesil genç kuşak olarak aktif rol alıyorsunuz. Aile şirketinde çalışmaya başlayacak adaylara ne gibi tavsiyeleriniz var?

 

Merve Yorgancılar Işıtmak (MYI): Bir aile şirketinde ikinci kuşak yönetici olmanın en büyük avantajı; kurumsal kültürü, kuralları ve ilkeleri belirlenmiş, işleyen bir yapının içinde yer alarak yılların getirdiği bir deneyimin, çok değerli bir hafızanın ortağı olmak. Bu noktada şirketin yıllar boyunca oluşturduğu bu hafızayı iyi değerlendirmek, ikinci kuşak yönetici olarak ortaya koyulacak işin ne olduğunu çok iyi anlamak gerekiyor. Başarılı bir işi bugünlere taşıyan kişilerin tecrübelerinden yararlanmak ve tüm süreci iyi değerlendirerek gerekli durumlarda yeniden tasarlamak büyük öneme sahip. Başarının temelinde doğru iletişim ve doğru strateji yer alır. Bugün başarılı olan aile şirketlerinin faaliyetlerine baktığımızda hepsinin kökeninde doğru stratejik yapılanma olduğunu görmek pekâlâ mümkün ki, buna kriz adımları da dahil. 2020 yılından beri hayatımızda olan pandemi de en iyi kriz örneklerinden biri. Ancak krizlerin fırsatları beraberinde getirdiğini unutmamak gerekiyor. Krizin getireceklerini öngörebilen ve çalışmalarını bu yönde kurgulayan her şirket yükseldi. Biz de bunu başardık. Çalışan sayısından yatırım hamlelerine kadar her açıdan büyüdük. Ve tabii bunda öğrenen ve öğreten organizasyon olma misyonuyla hareket eden kadromuzun da emeği büyük. Bu konuda ayrıca, gelecek nesillerin kurucu ya da yetişkin nesillerle iletişimlerinin çok güçlü olması gerektiğini düşünüyorum. Sürdürülebilir başarının bir diğer önemli sebebinin de bunun başarılmasında saklı olduğuna inanıyorum. Sürdürülebilir bir aile şirketi olmanın en önemli yolu buradan geçiyor.

 

Batu Balkır (BB): Aile şirketlerinde senelerce gelişip büyütmeniz gereken bir yapının parçası haline geliyorsunuz. Bundan öncesinde de farklı şirketlerde deneyim kazanmak önemli; farklı kültürler görmenin hem kendiniz hem şirketinizin gelişimine büyük katkı sağladığına inanıyorum. Dolayısıyla kendi iş yaşamıma başlangıcımı da bu şekilde ilerlettim. Okul hayatım süresince farklı şirketlerde uzun ve kısa dönemli stajlar yaparak deneyim elde ettim. Mezun olduktan sonra da şu an yönetici ortağı olduğum teknoloji start-up’ını kurarak aile şirketimizin bir tedarikçisi oldum ve profesyonel iş hayatım aslında böyle başladı. Aile şirketimin iş yapış yöntemlerini biliyorum, çalışanlarını yakından tanıyorum… Kazandığım deneyimle çok daha fazla katma değer yaratacağımızı biliyorum ve ayakları yere basan bir duruş sergileyeceğimize hiç şüphe duymuyorum. Merve’nin de bahsettiği gibi devraldığınız şirket yıllanmış ve kaya gibi sağlam bir kültürle yaşamınıza giriyor ve bunu olduğu gibi devam ettirmek kolay görünebilir ancak sıkı ve yaratıcı çalışmadan, bu sistemi sürdürülebilir kılmak mümkün değil. Geleceği okumak, kültürü sürekli incelemek, ‘bu kültürü daha nasıl zenginleştirebilirim?’ sorusunun cevabını yakalamak gerekiyor. Bunun için farklı şirketler ve farklı kültürler görmek, yeni deneyimler kazanmak önemli bir bakış açısını beraberinde getiriyor. Örneğin bir start-up, bir kurumsal, bir de küçük aile işletmesinde çalışma imkânınız olursa ve bunları farklı sektörlerden seçerseniz sonrasında hayatta sizin neyi mutlu ettiğini de anlayarak kariyerinize nasıl devam etmek istediğinize daha sağlıklı karar verebilirsiniz.

 

Şirketlerde artık iki kuşak bir arada görev alıyor. Siz yeni nesli temsilen kurumsal hayatta özellikle nelere dikkat ediyorsunuz?

 

MYI: Birbirini tamamlamaya ve üstten alınanı artırarak bir sonraki nesle iletmeye inanıyoruz. Bunun en önemli yansıması kurumsal kültürün ve değerlerin nesilden nesile aktarılıyor olması. Çünkü finansal kazanımlar kadar itibara da çok önem verilmesi gerekiyor. Kuşakların bir arada çalışması, yarının dünyasının daha iyi anlaşılmasını sağlıyor. Zamanı okuyan, gören, farklı düşünen ama aynı amaca ilerleyen nesillerin üstesinden gelemeyeceği iş yoktur. Böylece çeşitlilik ve yaratıcılık artırıyor. Limitler ortadan kalkınca da başarı elde ediliyor. Bu nedenle her şeyden önce uzun vadeli iş modellerinin ve bakış açısının zorunlu olduğunu söyleyebilirim. Aile şirketleri gelecek nesilleri düşünerek hareket ediyor. Örneğin, geçtiğimiz yılın Nisan ayında 30 yaş altı 94 takım arkadaşımızla başlattığımız Bi’Kahve adını verdiğimiz seri ile genç jenerasyonumuzu yöneticilerimizle bir araya getirdik. Böylelikle üst düzey yöneticilerimizin deneyimleri, yeni neslin motivasyonuyla birleşti. Aslında kültür, yalnızca aile üyeleri arasında dağılmıyor, çalışanlara da aktarılarak şirketin tamamıyla karma bir enerji oluşturuluyor. Bütünsel başarı da böylece kazanılıyor.

 

BB: Profesyonel iş hayatına start-up’la başladım. Dijitalleşme doğrultusunda yapılan atılımlar ile girişimler yeni fikirleri yaşama geçirmeyi hızlandırıyor. Bir fikrin iş yaşamında hayata geçmesi için üç-beş gün yeterli olurken, heyecan ve motivasyon hiç kaybolmuyor. Fakat aile şirketlerinde dinamikler farklı; aile şirketlerinin köklü yapısı daha kurumsal olduğundan fikirlerin hayata geçme süreci daha uzun. İki deneyimi birleştirmeyi amaçlıyorum. Bunu yaparken elbette çalışma hayatımın önemli parçası haline getirdiğim dijital dönüşümü kurum kültürüne entegre ederek ilerlemem gerekecek. Çünkü dijitalleşme bir lüks değil, yapılması gerekenlerin en başında yer alıyor.

 

Startup’lara verdiğiniz desteği bir örnekle açıklar mısınız?

 

MYI: Çağın gerekliliklerini göz önüne aldık; yeni jenerasyonu işin içine daha çok katabileceğimiz bir çalışma ortamı oluşturup yüksek bir motivasyon aracı sağlamak istedik. Bu nedenle MING adını verdiğimiz oyunlaştırma tabanlı şirket içi bir uygulama geliştirdik. Aplikasyonumuz, yoğun iş hayatında günlük yapılan işleri daha keyifli hale getirmesinin yanında hem çalışma arkadaşlarımızın şirket hedeflerine şeffaf bir şekilde erişimini sağlıyor hem de yine şeffaf bir şekilde yönetici ve çalışan iletişimini güçlendiriyor. Kurum içinde yapılan işlerden herkesin anında haberdar olmasına olanak tanıyor. Başta da söylediğim gibi, amacımız, doğru iletişim ve doğru stratejiyi bir arada yürütmek. Ayrıca çevresel sürdürülebilirlik hedeflerimize ulaşabilmek için enerji, fire ve su tüketimi gibi alanlarda tüketim oranlarımızı minimuma indirmek üzere işletmelerin birbiri ile yarıştığı bir etkileşim platformu. Çağın gereksinimlerini bünyesinde barındırıyor; Yorglass’ın dinamikleriyle örtüşürken, inovasyon ve dijitalleşme yolculuğumuza katkıda bulunuyor.

 

BB: Start-up’lar benim için destekten biraz daha ileri bir aşamada konumlanıyor. Aile şirketimizde yönetimdeki rolümün dışında kalan zamanımın büyük bir kısmını ilk start-up’ımız Digiterra’nın çalışmalarıyla geçiriyorum. Özellikle start-up’ların potansiyelinin bu denli yüksek olduğu bir dönemde ilgisi ve imkânı olan herkesin tecrübe etmesi gereken önemli bir deneyim. Digiterrra ile ilgili yol haritam ve gelecek planım, hedeflediğimiz noktaya ulaşıp Unicorn olmak. Sonrasında aile şirketimize tam zamanlı olarak geçmeye hazır olacağımı düşünüyorum. Fakat aile işletmemize geçtikten sonra şirket bünyesinde de start-up’lara yatırım yapacak bir yapı kurma arzusundayım. Start-up’ların özellikle ilk aşamalarda yaşadıkları zorlukların fazlasıyla içinden gelen biri olarak desteklenmeleri gerektiğinin farkındayım. Hayallerine ulaşmak için çalışan kişilere destek olabilmek adına böyle bir yapıyı kurmak ve ilerletmek en büyük hayalim.

 

Peki, dijitalleşme sizin için ne demek?

 

MYI: Dijitalleşme, artık bir amaç değil aracın ta kendisi. Çünkü herkes, her kurum dijitalleşiyor ancak bunu ne ölçüde ve neyi, nasıl yaptığınızın yanında nasıl fayda sağladığı da önemli. Sizi teknolojik açıdan yukarı taşıyor mu? Sizi doğru yola yönlendiriyor mu? Size ne gibi artılar sağlıyor? Bunların cevapları varsa doğru yoldasınız demektir. Çünkü, dijitalleşmenin ana trendleri ve bu alandaki yenilikler bütün gündemi değiştiriyor. Bu soruların da hepsi aslında birbiriyle etkileşimli olarak cevaplanıyor. Yani çağı yakalamak için dönüşüyorsunuz, ardından güçlü altyapınız varsa gelişiyorsunuz. Gelişince de geliştiriyorsunuz… İnovasyonun öyküsü tam olarak bu aşamada yazılıyor. Dijitalleşmenin sağladığı fırsatların sınırı yok ve en önemlisi rekabetçi bir yapı oluşturabilmenin önündeki birçok engel dijitalleşme ile ortadan kalkıyor.

 

BB: Dijitalleşme kelimesi yerine dijital dönüşümü kullanmayı daha uygun buluyorum. Firma bazında düşündüğümüzde dijital dönüşümü, eskiden gelen iş yapış anlayışının yeni teknolojilerle birleştirilerek çok daha verimli hale getirilmesi ve artan rekabet ortamında hayatta kalmak için olmazsa olmaz bir dönüşüm olarak nitelendirebiliriz. En önemlisi de fiziksel bir dönüşümden ziyade zihinsel bir dönüşüm olması. Genel olarak değerlendirdiğimizde firmaların dijital dönüşüm süreçlerinde yaşadıkları en büyük problemlerinden bir tanesi eski alışkanlıkların yeni teknolojilere direnç göstermesi olabiliyor ve bunu da gayet doğal karşılamamız gerek. Kısacası, ileride yapay zeka yöneticilerin işini elinden almayacak ama yapay zeka kullanan yöneticiler kullanmayanların işini alacak diyebiliriz.

 

Geleceği nasıl görüyorsunuz?

 

MYI: Gelecek için inovasyonun olmazsa olmazların başında yer aldığını düşünüyorum. İnovasyon, hem kurum içi çalışmalarınızı anlatmalı hem de marka kimliğinizi ortaya koymalı. Biz MING’le kurum içini yansıtırken, müşterilerin tam ihtiyacını karşılayan ürünler de sunarak kültürümüzü ve marka kimliğimizi anlatıyoruz. Kültürü, marka kimliği muğlak olanlar değil çizgileri daha net görünenler için başarı kaçınılmaz olacaktır. Ekibinizle aynı amaca doğru aynı motivasyonla ilerlediğinizde geleceğe hızlıca yol almış oluyorsunuz. Fakat buradaki temel nokta, hepsinin merkezinde sürdürülebilirliğin bulunması. Kısacası bugüne, geleceği de gözeterek odaklanmak hayati öneme sahip. Dolayısıyla, küresel farkındalığı inşa ederek değişimi olumlu yönde ilerletebilirsek hepimiz için çok daha yaşanası bir gelecek oluşturabileceğiz. Aksi durumda oldukça zorlanacağımız tehditlerle karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır. Ben bu noktada çok umutlu ve inançlı olduğumu söyleyebilirim.

 

BB: Digiterra’nın kuruluşundan itibaren hep şunu söyledim: ‘Birkaç sene planlarımız ve hedeflerimiz doğrultusunda hayatta kalırsak sonrasında yolumuz açık.’ Çünkü Türkiye’de yeni teknolojilere, fikirlere önce çekimser bir yaklaşım olsa da sonrasında yapılan örneklerin görülmesiyle beraber kartopu etkisi yaratarak hızlanıyor. Bir üretim üssü olan Türkiye’nin önümüzdeki 3-5 yıl içerisinde teknolojiyi de daha fazla benimseyerek çok mesafe kat edeceği inancındayım. Ben de Merve gibi sürdürülebilirliğin önemine vurgu yapmak istiyorum. Özellikle sürdürülebilirlik ve teknolojinin birleşiminden çok daha verimli işletmeler çıkacağını düşünüyorum.

 

Sürdürülebilir bir gelecek sizce nasıl mümkün?

 

MYI: Güzel bir gelecek ancak ve ancak sürdürülebilirlik çalışmalarıyla mümkün. Şirketlerin, çalışma standartlarını ilk aşamada insan hakları, yolsuzlukla mücadele ve çevresel sorunlara karşı mücadele gibi konuları karşılayacak şekilde yapılandırması gerekiyor. Biz Yorglass’ta bunu UN Global Compact’ın 10 ilkesini benimseyerek başardık ve sektörümüzde sözleşme imzacısı olan tek şirketiz. Şirket içerisindeki eğitimlerimizden faaliyetlerimize kadar tüm bakış açımızı bu yönde kurguluyoruz. Bunu sürdürmek de hem bizim hem de bizden sonraki nesillerin görevi. Başaracağımıza inanıyorum.

 

BB: Sürdürülebilirlik herkesin dilinde oldukça popüler bir kavram olmasına karşın Türkiye’de bu alanda belli kurallar veya cezalar gelmeden önce aksiyon alan, yatırım yapan firma sayısı maalesef oldukça az. European Green Deal’ın devreye girmesiyle beraber ülkemize de enerji ile ilgili kısıtlamalar getirilmeye başlandı. Firmalar bu alanda gerekli önlemleri almak için çalışıyor. Fakat artık herkes bu işin bir gerçek olduğunu, sürdürülebilirliğin bir şirketin en önemli önceliklerinden birisi haline getirilmesi gerektiğinin farkında. Dijital dönüşüm ve yeşil üretimin birleşimi ile 2050 için koyulmuş olan sıfır karbon salınımı hedefini gerçekleştirmek adına her şirket ve birey, üzerine düşeni fazlasıyla yapmalı.

 

Yeni nesil bu konuda neler diyor? Genç BEYSADlılar’ın sektör için önemini sizden duymak isteriz…

 

MYI: Yeni nesil çok duyarlı hareket ediyor çünkü gerçeğin peşinde. Öğreniyor, araştırıyor, aktarıyor. Soru soruyor, sonrasında cesur ve doğru adımlar atıyor. Biz ve bizden sonraki nesil her şeyin farkında ve farkındalık her açıdan faaliyetleri güçlendirir. Bu yalnızca sürdürülebilirlik açısından değil, sanayileşmedeki başarı için de şart. Konuyla ilgili Genç BEYSADlılar’a büyük iş düşüyor. Farkındalığı yaymak için buradayız. Üst kuşaktan alınanlar zenginleştirilip ileriye aktarıldığında büyüme gerçekleşir. Bunun için de Genç BEYSADlılar olarak gerekli altyapıya ve donanıma sahibiz; gündemi çok sıkı takip etmemizin yanında yeni ve ayakları yere sağlam basan fikirler ortaya koyuyoruz. Bizim vizyonumuzda ‘imkânsız’, sadece bir kelimeden ibaret. Açıkçası bundan gurur duyuyorum. Herhangi bir şey ‘imkânsız’ değil, yalnızca doğru yol bulunamamıştır; biz buna inanıyoruz. Haliyle sanayinin Genç BEYSADlılar ile büyüyüp gelişeceği gerçeği de bir sonuç değil, harika bir motivasyon.

 

BB: Merve’nin söylediklerini destekliyorum ve ben de farklı bir noktaya değinmek istiyorum. Son 1-2 yıldır birçok derneğe üye oluyor ve aktif görevler almaya çalışıyorum. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Genç BEYSADlılar kadar aile ortamına sahip bir derneğe rastlamak çok zor. Aynı sektörde olan aileler arasında uzun yıllara dayanan dostlukların bizim neslimize yansıması hem çok güzel bir kültürün devamlılığı, hem de çok uzun soluklu dostlukların başlangıcı oluyor. Düşünün ki sizinle çok benzer sorunlar yaşayan, çok benzer hayatlara sahip, çok benzer kararlar alması gereken, yatırımlar yapan güzel bir topluluğa ait hissedebiliyorsunuz. Ben de elimden geldiğince Beyaz Eşya Yan Sanayi Sektörü’nde iş yapan tüm firma yetkililerini ve özellikle bizim nesli bu derneğe davet etmeye çalışıyorum. Pandemi nedeniyle daha çok online olarak bir araya gelsek de bu dönemin yakında biteceğini umuyorum.

 

Genç neslin sanayiye olan ilgisi ve başarıları için neler söylersiniz?

 

MYI: Aslında yalnızca sanayiye değil, politika, sanat ve bilim gibi birçok alana ilgi söz konusu. Öyle bir dönemdeyiz ki başarı hem geçmişten alınan hem de güncelin takibiyle kazanılan tüm bilgilerin pekiştirilmesini içerirken, gerekli aksiyonların da alınmasını şart koşuyor. Dijital çağa kayıtsız kalmıyoruz, medyadan asla uzak durmuyoruz, siyasileri tanıyoruz, toplumsal olayları ilgiyle izliyoruz, tarihi öğreniyoruz ve dünyada yaşanılanlara yorum yapıyoruz. Bizim gündemimizde iklim krizi de var, sanayinin kalkınması da… Aslında buna çok seslilik de denilebilir. Aynı amaca hizmet eden birbirinden farklı cesur adımların her zaman başarıya ulaşacağına inanıyorum.

 

BB: Kendimden de yola çıkarak genç neslin biraz aceleci olduğunu söyleyebilirim. Her şey kısa yoldan ve hızlı şekilde gerçekleşsin istiyoruz. Bitcoin alayım, 2 yıl sonra zengin olayım, start-up kurayım, hemen Unicorn olup emekli olayım gibi düşünceler insanların aklını karıştırabiliyor. Dünyada bu tip başarıların örnekleri çoğaldıkça yeni nesil de doğal olarak buna heves ediyor. Hemen bir fikirle veya fırsatla başarılı olmak çok güzel fakat buradaki kritik nokta bunu bir olmazsa olmaz gibi görüp, olmadığı taktirde de mutsuz olmamak. Çevremde bu sendromu yaşayan pek çok insan görüyorum. Bu sebeple de sanayicilik birçok insan için kulağa en cazip kariyer planı olarak gelmeyebiliyor. Benim görüşüm ise aile şirketi olan insanların bu yapıları sahiplenerek devam ettirmesi, büyütmesi, değişen iş yapış kültürlerini benimsemesi ve dijital dönüşüme entegre olması gerektiği. Burada yaratılacak sermaye ile birlikte hep hayalini kurdukları hızlıca meyve verebilecek yatırımlarını yapma imkanı bulabileceklerini unutmasınlar. Buna güzel bir örnek Formula 1 takımı Haas’ı verebilirim. Aslen bir makine üreticisi olan bir patronun çocukluk hayalini gerçekleştirmek üzere Formula 1’e girdiler. Bence insanlar bu örnekte olduğu gibi şirketlerini büyüterek oluşturacakları sermayeyi hayal ettikleri konulara yatırım olarak koyabilecekleri fikrini değerlendirmeliler. Örneğin benim en ütopik hayalim, bir NBA takımı satın almak. Sanayide yeterince başarılı olursam neden olmasın gibi epey iyimser bir umudum var.

Üye Girişi