Gülçin Atalay Tunç: Mutlu Metal A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Vekili
Töre Oktayer: ATM Beyaz Eşya Ltd. Şti. Manisa Fabrikası Koordinatörü
Gerçek girişimcinin tanımını nasıl yaparsınız, en önemli kriter nedir. Yurt dışındaki girişimcilerle kıyaslama yapıldığında ne gibi farklılıklar veya benzerlikler var?
Peki, girişimcilerin yöneldikleri alanlar dikkate alındığında sizce başarının ve hatanın temelini neler oluşturuyor?
Gülçin ATALAY TUNÇ: 2019 yılından beri teknoloji girişimlerine yatırım yapan bir melek yatırımcı olarak bir girişimcide olması gereken en önemli kriterleri; risk alma iştahı, kendisine ve ekibine hata yapma şansı tanıyan bir bakış açısı ve veriyi iyi analiz ederek fırsatları herkesten önce ön görebilme yeteneği olarak gördüğümü söyleyebilirim.
Türkiye’de, son dönemlerde oldukça başarılı girişimler hayata geçiriliyor. Ancak iş modelini dünya çapında ölçeklendirme hedefi olmayan girişimlerin ömrü çok uzun olmuyor bana kalırsa. Ömrü uzun olsa da şirket değerlemesi anlamında belli bir seviyede kalıyor. Bu sebeple yurt içi veya yurt dışı olarak ayrıştırmak istemem. Önemli olan net olarak tanımlanmış, global bir probleme çözüm getirebiliyor olmak. Bunu doğru bir ekiple, ölçeklendirmesi kolay bir iş modeline oturtarak doğru verileri takip edip; o verileri efektif bir şekilde anlamlandırarak girişimi her zaman bir üst seviyeye taşıyarak yapmak... Fark yaratan diğer bir unsur da, yolda oluşabilecek farklı fırsatları yeniden değerlendirmek, gerektiğinde pivot edebilmek… Sonuç olarak şirket değerlemesini dünya standartlarının üzerine taşıyabilmek başarının büyük bir kısmını oluşturuyor düşüncesindeyim. Tabii ki etki odaklı girişimlerin hayata değer katmak anlamında ortaya koyduğu başarılar da bir bu kadar kıymetli.
Gözlemlediğim yaygın hataların başında; sunulan ürün ya da hizmetle ilgili değer önermesinin eksikliği ya da net olarak tanımlanmamış olması, yanlış iş modeli kurgusu, ekip uyumsuzluğu, teknik-satış-finans sac ayağından bir ya da birkaçının eksik kalması ve belki de en dramatiği, fikrine aşık olan ve farklı fikirlere açık olmayan girişimci profilinin varlığı olduğunu düşünüyorum.
Töre OKTAYER: Gerçek girişimci piyasayı tüm yönleri ile araştırıp zayıf ve güçlü yönlerine göre piyasadaki fırsatları yakalayıp analiz edebilen, sorumluluk bilinci yüksek ve risk alabilen kişidir. Buradaki en önemli kriterler kişinin piyasa değişimlerini yakından inceleyip risk ve fırsatları görebilme ve bu değişimlere kolaylıkla uyum sağlayabilme yeteneğinin olmasıdır. Girişimciliği etkileyen birçok faktör bulunmaktadır, bunlardan biri de siyasal, yasal çevre ve özellikle girişimcilik eko sistemidir. Bu açıdan yurt dışındaki girişimcilerle farklılıklar oluşmaktadır. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal durum girişimcilik sürecinde farklılıklar doğurmaktadır. Bana göre, yapılan bir girişimin başarı ile sonuçlanmasındaki önemli kriter doğru zamanda doğru işin yapılmasıdır. Bu kriter başarılarda büyük bir rol oynamaktadır, tabi bunun yanında yeterli sermaye, etkin yönetim de yer almaktadır, belirttiğim bu etkenlerin karşılanmaması durumunda ise başarısızlıklar kendini göstermektedir. Başarılı bir girişimcinin konunun etrafında dönmeyen, işin üzerine giden, öz güveni yüksek, çalışkan ve odaklı bir yapısı olması gerekir.
Şirketlerde şu an dört kuşak bir arada başarıyla çalışabiliyor. Bunun artıları elbette çok ama bu konuda kurumsal verimliliğin sağlanması ve kuşaklar arası etkileşimin artırılması için olmazsa olmazları anlatır mısınız?
G.A.T: Öncelikle dört kuşak bir arada başarıyla çalışan şirketleri gönülden tebrik etmek isterim. Çünkü bana kalırsa oldukça zor bir şeyi başarıyorlar. Bu konu, konuşmanın çok kolay olduğu ama başarılı uygulamaların hayata geçirilmesinin de bir o kadar zorlu olduğu bir konu. Kurumsal verimliliği odağa almak gerçekten çok önemli. Öncelikle; hissedarlık, aile ve iş halkalarını doğru tanımlayıp bunların kesiştikleri alanlar için uygun enstrümanları kullanmanın oldukça kıymetli olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda; hissedarlık sözleşmesi ile aile anayasasının uyumlandırılmasının, yönetim kurulu ve icra kurulu prosedürlerinin ayrıştırılmasının ve aile meclisi gibi yapıların sistematik bir şekilde işletilmesinin; hem kurumsal verimliliği hem de kuşaklar arası etkileşimi sağlıklı bir şekilde arttırma konusunda önemli birer rol oynadığını düşünüyorum.
İşletmede sürdürülebilirliği sağlamak için şirketin aileye değil, ailenin şirkete hizmet etmesi gerektiğine inanıyorum. Bu hizmet ise tüm aile üyelerinin icrada olacağı anlamı taşımıyor. Aksine aile üyelerinin şirketle ilgili platformlarda doğru pozisyonda konumlandırılmalarını gerektiriyor bence. Bu konumlandırma sadece hissedarlıkla bile sınırlı da kalabilir. Liyakate dayalı şekilde kurgulanmış işe alım politikalarının olduğu; organizasyon kademelerinin, yetki ve sorumlulukların net olarak tanımlandığı ve performansın ölçüldüğü kurumsal bir yapıda aile üyelerinin, eğer istiyorlarsa icrada olması tabii ki işletmenin geleceği açısından çok ideal bir yol. Bununla beraber; icranın tamamıyla profesyonellere devredilmiş olduğu, yönetim kurulunda hissedar aile üyelerine ek olarak bağımsız yönetim kurulu üyelerinin yer aldığı yapıların da günümüzde arttığını gözlemliyorum ve büyük ölçüde bu sistemi daha sürdürülebilir buluyorum.
T.O: Değişen dünya koşulları, sosyal, ekonomik durumlar ve teknolojinin gelişmesi ile birlikte, kuşaklar arasında farklılıklar büyük ölçüde artmaktadır. Günümüz dünyasında dört kuşağın bir arada çalışması yaygın olarak görülmektedir. Zaman zaman farklı bakış ve düşünce açıları nedeniyle nesiller arasında çatışmalar görülebilmektedir. Burada yöneticilere önemli bir sorumluluk düşmektedir, kuşaklar arasındaki farklılıkları iyi bilen ve bu farklıklara göre çalışanlara yaklaşan yöneticiler farklı kuşakları doğru yaklaşımlarla bir araya getirmeli ve ortak çalışmalar yürütmelerine önderlik etmelidir. Böylelikle kuşaklar arasındaki güven duygusu gelişerek çalışanlar daha mutlu ve motive bir şekilde işlerini yürütebilirler. Kurumsal verimliliğin sağlanması ve kuşaklar arası etkileşimin arttırılmasında en önemli parametre dinlemek ve dinlediğine de ön yargısız, anlamaya çalışarak yaklaşmaktır.
Genç nesilde çalışan sirkülasyonu çok fazla. Sizce nedir bunun alametifarikası, özetler misiniz? Sizin gözlemleriniz ve tanık olduklarınız hangi sonuçları ortaya koyuyor? İyileştirmelerin hangi alanlarda ve nasıl yapılması gerekiyor?
G.A.T: Genç neslin çalışma motivasyonunu ve günümüzde işletmeleri ileriye taşıyacak kurum kültürü ve liderlik tarzlarını iyi analiz etmek gerektiğini düşünüyorum. Öncelikle insanı odağa almak çok değerli ve önemli. Bunu “mış’’ gibi yapmadan, özü ve sözü bir kurumsal iletişim stratejileri belirleyerek ve bu stratejilere bağlı aksiyon planlarını devreye alarak yapabiliriz. “Kopyala - yapıştır’’ uygulamaları değil, özel olarak tasarlanmış sürdürülebilir çözümleri devreye almalıyız. Dış müşterimiz kendisini nasıl değerli hissetmek istiyorsa iç müşterimiz de aynı şekilde bu ilgiyi hak ediyor. Çok sevdiğim bir söz var: “Çalışanlarını öyle iyi eğit ki her yere gidebilsinler. Öyle iyi davran ki hiçbir şeye gitmesinler.’’ Günümüz dünyasında şirketler çalışanlarından çok yönlü olmalarını, aynı zamanda da belirli konuda derin bir uzmanlık sunmalarını istiyorlar. Bunun için şirketlere düşen görev de insan kaynağının ihtiyaç duyduğu eğitim ve yetenek gelişim imkanlarını onlara sunmak.
Bana kalırsa çalışan bağlılığı yaratmak bir süreç değil, bir sonuç. Bu sonuca da ancak çalışanlarımızla, takım arkadaşlarımızla bağlantıda kalarak varabiliriz. Onların otantik kişiliklerine ilgi gösterip, onları yakından tanıyarak, onları gerçekten dinleyen ve anlayan organizasyonlar yaratabiliriz. Etkin geri bildirim kültürünü de şirketlerimizde devreye almak oldukça fark yaratacaktır. Biz, Mutlu Metal olarak, bu konuda kendimizi ve ekibimizi geliştirmek için çeşitli eğitimler alıyor ve etkin geri bildirim kavramını kurum kültürümüze adapte edebilmek için özel çaba ve zaman harcıyoruz. Doğru zamanda ve doğru bir şekilde verilen geri bildirim sadece operasyonel verimliliği arttırmakla kalmıyor; çalışanların da kendisini değerli hissetmesini sağlıyor, motivasyonlarını arttırıyor, hem kişisel hem de kurumsal gelişim alanı yaratıyor.
T.O: Çalışan sirkülasyonundaki fazlalık, gençlerin iş hayatına atıldığında hayal ettiği gibi bir ortam ile karşılaşmamalarından kaynaklanmakta. Buna, düşük ücret seviyesi de eklenince gençler bir arayış içine girmektedir. Bu arayış bazı durumlarda gençleri yurtdışına gitmeye kadar yöneltiyor. Şirketlerimiz gençleri kaybetmemek için mutlaka çalışma ortamlarını iyileştirmeli, takım ruhunu oluşturmalı ve gençlere verilen ücretleri onlara minimum yaşam seviyesi sağlayacak seviyelere çıkarmalıdırlar.
Sizce çevresel sürdürülebilirlik ülkemizde doğru anlaşıldı mı?
Bu konuda başarıya nasıl ulaşabilir, iyileştirmeleri nasıl yapabiliriz?
Yeni nesil bu konuda neler söylüyor, bakış açılarını özetler misiniz?
G.A.T: Ülkemizde ve dünyada, çevresel sürdürülebilirlik konusu çok kısıtlı bir anlamda algılanabiliyor. Fabrikalarımızın çatısına GES kurmak tabii ki çok önemli ve değerli ancak sadece bunu yaparak çevresel sürdürülebilirliği sağlamış olmuyoruz maalesef. Çevresel sürdürülebilirliğin bir felsefe ve aynı zamanda teknik işi olduğunu düşünüyorum. Öncelikle bu felsefeyi kurum olarak gerçekten içselleştirmiş ve kurumun genlerine işleyecek sistemi de aynı zamanda ortaya koyabiliyor olmalıyız. Biz, Mutlu Metal’de, Covid öncesinde GES yatırımımızı tamamlamıştık. Ancak bunu hayata geçirmekle kalmayıp birçok operasyonel ve yönetsel süreçle destekledik. Bunlara; tasarım ve Ar-Ge süreçlerini bu bakış açısı ile ilerletmeyi, ürün yaşam döngüsünü bu yaklaşım ile dizayn etmeyi, tüm operasyonların çevresel faktörlerini analiz etmeyi, tedarik zinciri süreçlerini bu bakış açısıyla kurgulamayı, enerji verimliliği projeleri geliştirmeyi, işletme çıktılarını endüstriyel simbiyoz işbirlikleri ile başka bir firmanın girdisi haline dönüştürmeyi örnek gösterebilirim.
Yeni nesil, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da, hem çalıştıkları hem de ürün veya hizmet satın aldıkları şirketlerin göstermelik aksiyonlar sergilemeden, sürdürülebilirliğin özünü temsil eden bütünsel bir yaklaşım göstermelerini bekliyor. Açıkçası, hem birey olarak, hem de kurum temsilcileri olarak bizlerin de evrene karşı sorumluluğumuzun bu şekilde olması gerektiğini düşünüyorum.
T.O: Ne yazık ki ülkemizde kişilerin sürdürülebilirlik konusunda yeterli bilinç düzeyine sahip olmaması nedeniyle çevresel sürdürülebilirliğin tam anlaşıldığını ve gerektiği gibi uygulandığını düşünmüyorum. Yüksek tüketim çılgınlığı ile doğal kaynaklarımız hızla tükenmektedir. Tükenen kaynaklarımızın da yerini doldurmak bir o kadar zordur. Bu sebeple kişilerin sürdürülebilirlik bilinç seviyesinin arttırılması ve her bireyin çevresel sürdürülebilirliği özümseyip uygulaması için gereken her şey yapılmalıdır. Aksi taktirde gelecek nesiller için yaşanabilecek bir yer bırakmak söz konusu olmayacaktır. Ancak gençlerin bu konuya gerek sosyal medya gerek kendi yaşamlarında dikkat çekmeleri ve daha duyarlı olmaları bu yönde iyi gelişmeler olabileceğinin göstergesidir. Bizler de gençlere ışık tutarak çevresel sürdürülebilirlik yönünde önemli adımlar atılmasına katkı sağlamalıyız. Sürdürülebilirlikte başarının temelinde toplumsal mutabakat gelmektedir, bu konunun basında, eğitim de ve sivil toplum kuruluşlarında sürekli işlenmesi de bizi daha iyi bir noktaya getirecektir.
Başarılı dijital dönüşüm ne demek ve buna hazır mıyız?
En basit ifadeyle Skype veya Teams ile görüşme yapmak, dijital dönüşüme ayar uydurmak mı demek?
Bunları eskiden de yapıyorduk, neler değişti ve farklılaştı?
G.A.T: Bana göre başarılı dijital dönüşüm; iş süreç ve sonuçlarına artı değer katacak, müşteri memnuniyetini arttıracak, yalınlaşma ve maliyet düşüşü yaratacak, riskleri minimize edecek, kullanımı ya da üretimi kolaylaştıracak, entegrasyonu daha yönetilebilir kılacak ve dijital verileri toplayıp anlamlandıracak teknolojileri bağlantılı bir sistem ve strateji dahilinde uyguluyor olabilmektir. “Dönüşüm’’den bahsediyorsak köklü değişimleri ortaya koyuyor, bunu da zihniyet ve kültür değişimi ile destekliyor olmalıyız. Birçok firmanın bu dönüşüme hazır olmadığını ve farkındalık düzeylerinin yeterli seviyede olmadığını düşünüyorum. Firmaların ve müşterilerinin neye ihtiyacı olduğunu tespit etmek, dijitalizasyon ihtiyacı olan süreçler varsa onları önceliklendirmek, stratejiler ile bağlantısını ortaya koymak ve bunu icraata geçirecek yetkin ekibi kurmak çok önemli.
Tabii ki online bir platformda toplantı yapıyor olmak dijital dönüşüme ayak uydurmak anlamına gelmiyor. Biz, Mutlu Metal’de, dijital dönüşümü “Üretimden Canlı ve Dijital Verileri Toplama Projesi’’ ile başlatmış olduk. Bu canlı verilerle ERP sistemimizin ve raporlama uygulamalarımızın bağlantısını sağladık. BEYSAD - TÜSİAD ve ÖZYEĞİN ÜNİVERSİTESİ iş birliğinde gerçekleştirilen ve MESS Teknoloji Merkezi (MEXT) olarak Mc Kinsey ile birlikte teknik danışmanlığını yürüttüğü proje olan “Sanayi 4.0 Mükemmeliyet Merkezi Kurulması ile Türkiye’deki KOBİ’lerin Dijital Dönüşümü” kapsamında, üye firmalarla gerçekleştirilen “SIRI – Dijital Olgunluk Değerlendirmesi’’ çalışmasına katıldık. Bu çalışma sonucunda sunulan raporla birlikte, dijital dönüşüm yol haritamızı revize ederek ilerleyeceğiz.
Dijital dönüşüm konusunda kendi gerekliliğini yerine getirmekte geciken firmaların gelecekteki çok büyük bir potansiyelden vazgeçmek zorunda kalacaklarını tahmin ediyorum. Bu sebeple stratejilerimizi dijital dönüşüm projeleri ile harmanlamalı ve kısa sürede aksiyona geçmeliyiz.
T.O: Başarılı dijital dönüşümün en önemli göstergesi şirketlerimizde kağıdın ortadan kalkmasıdır. Dijital dönüşümde hem hızlı hem de oldukça başarılıyız. Günümüz koşulları hızla değişmekte ve dijitalleşme daha da yaygınlaşmaktadır. Şirketler bu değişime ayak uydurabilmek ve geri kalmamak amacıyla dijital dönüşüm alanında adımlar atmaktadırlar ama burada önemli olan nokta, yapılan dijital dönüşümün bize getirilerini doğru hesaplamalı ve bu yolda sağlam adımlar atılmalıdır. Öncelikle dijital dönüşüm şirket için büyük bir değişimi ifade etmektedir. Değişim süreci beraberinde bir çok zorlukları da getirir, bu nedenle kişiler bu değişikliği benimsemeli ve buna hazır olmalıdır. Daha sonrasında dijitalleşme yönünde iyi bir araştırma doğrultusunda şirket verimliliğini ve kazancını arttıracak bir planlama ile başarılı bir dijital dönüşüm süreci sürdürülebilir, dijital dönüşüm sadece şirketlerin değil bireylerin özel yaşamlarına da girmiş bulunmaktadır örnek verecek olursak alışveriş için e-ticaretin kullanılması.
Dijital dönüşüme ayak uydururken önemle göz önünde tutmamamız gereken bir diğer konu da Siber Güvenliktir. Siber Güvenlik önlemlerinin yurdumuzda henüz yeteri kadar anlaşılmadığına inanıyor, bu konuda çok kırılgan olduğumuzu düşünüyorum.
Dijital çağın tüm olanaklarından yararlanıyor, Metaverse ile yüz yüze geliyoruz, Metaverse artık bizleri daha da yakınlaştırıyor. Gençlerin Metaverse’e karşı yönelişi nedir?
G.A.T: Geçtiğimiz günlerde katıldığım bir zirvede, Ufuk Tarhan’ın bir sözünü not etmiştim. Metaverse’ün, sürdürülebilir kapitalizm anlamında, yeni nesil dünyaya geçişin en önemli noktalarından biri olduğunu belirtmişti. Birçok platformu birbirine bağlarken; gençlerin etkileşime geçmelerine, sosyalleşmelerine, oturdukları yerden farklı deneyimleri edinmelerine olanak sağlıyor Metaverse. Gerçek dünyada yaşanması zor olan birçok tecrübeyi; sanal gözlüklerle, öte dünyada, hem de evinin konforunda yaşayabiliyorsun. Gençlerin neden Metaverse’e yöneldiğini anlamak pek de güç olmasa gerek. Gelecekte, kullanım alanlarının daha da artacağına inanıyorum.
Dijital dönüşüm odağında çalışmalar gerçekleştiren bir sanayi firmasında çalışmanın pek bir dezavantajı olacağını düşünmüyorum. Sonuç olarak geleceğin en gözde meslekleri dijitalleşme çevresinde şekillenenler... Avantajlarını düşünecek olursak; konvansiyonel iş modelleri ile dijitalleşmeyi harmanlayarak verimi arttırmayı, yalınlaşmayı, doğru veriyi işlemeyi, değer katmayı, riskleri minimize etmeyi, otomasyonu sağlamayı amaçlıyor olmalarının gelecekte çok daha sürdürülebilir bir konumda olacakları anlamına geldiğini söyleyebilirim.
T.O: Meteverse henüz emekleme döneminde fakat gelecekte yaşamımıza büyük değişiklikler getirecek. Metaverse oyun dünyasında sıklıkla karşılaştığımız bir terim, bu yönden gençlerin oldukça dikkatini çekmekte ve ilgi alanlarına girmekte, metaversein kapsamı ve kullanım alanları oldukça geniş ve bu nedenle oyun dünyasından ziyade farklı birçok alanda metaverse terimi karşımıza çıkıyor. Facebook, Google, Microsoft gibi şirketler bu alanda yaptığı büyük yatırımlar ile dikkatleri üzerlerine çekmekte.
Dijital dönüşüm odağında çalışmalar gerçekleştiren bir sanayi firmasında çalışmanın avantajları ve dezavantajları nelerdir?
T.O: Dijital dönüşüm içinde olan bir şirkette çalışan kişinin bu değişime ayak uydurması için yetkinliklerini arttıracak çalışmalar yapması gerekmektedir. Dijital değişimlere ayak uyduramayan çalışan kaçınılmaz olarak sistem dışına itilecek ve çalışma ortamındaki eski yerini kaybedecektir.
Savaşlar, karşıt güç dengeleri, kıtlık-su sorunu veya dünyayı etkileyen pandemi gibi nedenler geleceği nasıl değiştirdi? Siz geleceği nasıl değerlendirirsiniz?
G.A.T: Özellikle pandemi, dünyanın teknolojiye ve dijitalizasyona adaptasyonunu gerçek anlamda hızlandırdı diyebiliriz. Savaşlar ve karşıt güçlerin dengeleri ise, sosyal, ekonomik ve politik anlamda birçok taşı yerinden oynattı.
Tüm bunların yanında, hayatlarımıza etkisi arttıkça iklim krizinin ne kadar büyük boyutlara ulaştığını gördük. İklim krizinin etki alanı oldukça geniş maalesef. Dünyanın doğal kaynakları hızla azalırken ve zarar görürken bizler asla eskiden yaptıklarımızı yapmayı sürdürerek refah içinde yaşamaya devam edemeyeceğimizi anladık. Geldiğimiz bu noktada; hem ulus ve devletlerin, hem de şirketler, topluluklar ve hatta bireylerin, stratejilerini sürdürülebilirlik hedefleri ve dijital dönüşüm projeleri ile harmanlamaları gerektiğini çok net görebiliyoruz bence. Geleceği değerlendirmek oldukça güç, ancak risk ve fırsat yönetiminin her zamankinden daha çok gündemimizde olması gerektiği kaçınılmayacak bir gerçek. Çünkü gelecek, içerisinde birçok riski barındırdığı gibi, daha fazla fırsatı da birlikte getiriyor.
T.O: Maalesef savaşları önleyemiyoruz, içinde bulunduğumuz dönem de beklenenden çok daha fazla üzüntülerle, sıkıntılarla dolu bir dönem oldu ama bununla beraber, nasıl bir önceki yüz yıllara oranla bu gün daha yüksek bir refah düzeyine sahip isek, gelecek günlerin de bu günlerden daha refah içinde fakat farklı telaşlarla yaşanacağına inanıyorum. Önümüzdeki günlerde beklentilerin daha lokal iş birlikleri ile şekilleneceğini, kutuplaşmanın dünyada 2. Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş dönemine benzer şekilde yaşanacağını düşünüyorum. Gelecek yıllarda bizi şimdiden ön göremediğimiz sürprizler beklemekte, gelişmeleri hep birlikte yaşayacağız.