Genç BEYSADlılarımızı daha yakından tanıyoruz: Çiğdem Temizkan ve Ayk Antil
Mart 2023

Gerçek girişimcinin tanımını nasıl yaparsınız, en önemli kriter nedir? Yurt dışındaki girişimcilerle kıyaslama yapıldığında ne gibi farklılıklar veya benzerlikler var? Peki, girişimcilerin yöneldikleri alanlar dikkate alındığında sizce başarının ve hatanın temelini neler oluşturuyor?
Çiğdem TEMİZKAN:
Girişimcilik birçok kişiyi çok heyecanlandıran ve hemen harekete geçmeye teşvik eden bir kavram bence. Gerçek girişimci yaşadığı toplumun ya da içinde bulunduğu topluluğun bir problemini çözmeye gönüllü olan kişidir. Girişimci tarafından inanılan fikrin içerisine girildikçe konunun çok yönlü, detaylı ve derinlemesine incelenerek şekillendirilmesi gerekliliği ortaya çıkar. Bu noktada da girişimcinin sahip olması gereken en önemli kriteri sabırlı olmasıdır. İnanılan fikri var etmeye ne kadar gönüllü olunduğunu görmeli, onun için neler yapması gerektiğinin yol haritasını çıkartması gerekmektedir. Süreç içinde belirli periyotlarla revize edilerek varılacak noktanın belirleneceği yol haritasının detayları ne çok yüzeysel ne de çok derin olmalıdır. Çünkü bu yol haritası sürecin nabzını tutacaktır. Ne yüzeysel olup başarısız olunmalı ne de derin olup detayda kaybolunmalıdır. Özetlemek gerekirse benim için girişimcinin en önemli kriteri sabırlı olması ve yoldan sapmamak için bir yol haritası edinmesidir.

Ben yurt dışı ve yurtiçindeki girişimcileri ayrı değerlendirmiyorum çünkü bir girişimci, yaşadığı toplumun bir ihtiyacına cevap verecek bir fikri hayata geçirir. Girişimci, fikrinin tutması ve para kazandırması için gereken faaliyetleri gerçekleştirirken, ayrıca yaşadığı toplumun genel yapısı, alışkanlıkları, inançları, ekonomik durumu ve benzeri konuları detaylıca değerlendirmesi gerekmektedir. En büyük hataların bu kavramların doğru değerlendirilmediği zaman ortaya çıktığını düşünüyorum.

Ayk ANTİL: Gerçek girişimciler, iş fikirlerini hayata geçirmek için cesaretle risk alabilen, kararlı ve yenilikçi kişilerdir. Kendilerine özgü bir vizyonları vardır ve bu vizyonu gerçekleştirmek için çalışırlar. En önemli kriter, girişimcinin yenilikçi ve çözüm odaklı olmasıdır. Başarılı girişimciler, mevcut problemleri çözmek için yeni ve farklı yaklaşımlar geliştirebilen kişilerdir. Ayrıca, girişimci olmak için yetenekli olmak ve işlerini yönetme konusunda bilgi sahibi olmak da önemlidir.

Yurt dışındaki girişimcilerle kıyaslandığında, Türkiye'deki girişimciler de yenilikçi ve kararlı olma konusunda aynı özelliklere sahiptirler. Ek olarak, Türkiye'deki girişimcilerin yenilikçi fikirlerle başarılı işler kurmak için yüksek bir motivasyona sahip olduklarını görüyoruz. Ancak, bazı farklılıklar da vardır. Örneğin, yurt dışındaki girişimciler genellikle daha fazla yatırım ve destekle karşılaşırlar, bu nedenle daha hızlı büyüyebilirler. Türkiye'deki girişimciler ise genellikle daha az kaynakla çalışmak zorunda kalırlar, bu nedenle daha inovatif ve verimli çözümler geliştirmek için daha yaratıcı olmak zorundadırlar.

Girişimcilerin yöneldikleri alanlar başarı ve hata açısından farklılık gösterir. Ancak genel olarak, başarının temeli yenilikçi fikirler, iyi bir iş planı, doğru stratejiler ve iyi yönetim becerileridir. Girişimcilerin hataları ise genellikle iş planlaması ve yönetim becerilerindeki eksikliklerden kaynaklanır. İyi bir iş planı ve doğru stratejilerle birlikte, girişimciler hatalardan ders alarak işlerini geliştirebilirler.

Şirketlerde şu an dört kuşak bir arada başarıyla çalışabiliyor. Bunun artıları elbette çok ama bu konuda kurumsal verimliliğin sağlanması ve kuşaklar arası etkileşimin artırılması için olmazsa olmazları anlatır mısınız?
Ç.T.:
Biz şirketimizde henüz 2. kuşağız, 3 kız kardeş olarak yer almaktayız. Bu sürecimizi çok keyifli geçiriyoruz. Çünkü babamız ve kurucumuz Yaşar Sertkaya çok vizyoner, açık görüşlü ve en önemlisi işleri doğru delege edebilme yeteneğine sahip bir yönetici. Bu yüzden bizim işletmemizde kuşaklar arası çatışma çok olmadı. Asıl kuşaklar arası çatışmanın 3. nesil işe dahil olacağı zaman ortaya çıkabileceğini düşünüyorum. Kuşaklar arası çatışmayı minimize etmek ve gelecek kuşakların şirket kültürüne daha rahat geçiş sağlayabilmesi için aile değerlerimize uygun bir “Aile Anayasası” oluşturduk. Bu anayasa ile kurumsal verimliliği de artırabileceğimizi düşünüyorum.

Aile fertleri arasındaki denge, adalet, liyakat ve hiyerarşik düzen gibi kavramların en başından çok iyi tanımlanmaları gerektiğine inanıyorum. Bir diğer önemli konunun ise yeni kuşağa, kendilerini göstermeleri, dolayısı ile geliştirmeleri için alan açmak olduğunu düşünüyorum. Ayrıca yönetim kurulu toplantılarının düzenli ve disiplinli bir şekilde yapılması, gerektiğinde aile dışından bağımsız üyeler istihdam edilerek objektif bir göz ile şirketin değerlendirilmesine izin verilmesi, iç denetimlerle yönetim sisteminin şeffaf ve izlenebilir hale getirilmesi ve değişime açık olunmasının da kurumsal verimliliğin artmasında çok önemli rol oynadığını düşünüyorum.

A.A.: Dört kuşak bir arada çalışabilen şirketler, çeşitli deneyimler, beceriler ve bakış açılarından faydalanarak farklı birikimleri bir araya getirerek işlerini daha başarılı hale getirebilirler. Ancak, bu durum bazen kuşaklar arasında anlayışsızlık, yanlış yargılamalar ve çatışmalar da yaratabilir. Bu nedenle, kurumsal verimliliğin sağlanması ve kuşaklar arası etkileşimin artırılması için şirketlerin aşağıdaki noktalara dikkat etmeleri önemlidir:

İletişim: Farklı kuşakların iletişim tarzları, terimleri ve araçları farklı olabilir. Bu nedenle, şirketlerin farklı kuşakların iletişim tarzlarını anlaması ve uygun bir şekilde adapte olması gerekmektedir. Ayrıca, şirket içi iletişim kanallarının çeşitlendirilmesi de önemlidir. Kuşaklar arası etkileşim sağlamak için etkili bir iletişim stratejisi oluşturmak gerekmektedir. Bu strateji, her kuşağın kendine özgü özelliklerini ve iletişim tercihlerini dikkate alarak hazırlanmalıdır. Örneğin, X kuşağı ile e-posta veya toplantı yoluyla iletişim kurulabilirken, Y kuşağı için whatsapp gibi dijital iletişim araçları kullanılabilir.

Eğitim ve İşbirliği: Farklı kuşakların farklı öğrenme tarzları vardır. Şirketler, farklı öğrenme stillerine uygun eğitim programları düzenleyerek, çalışanların becerilerini geliştirmelerine yardımcı olabilirler. Şirket içinde farklı kuşaklardan insanların birbirlerinden öğrenebileceği çok şey var. Bu nedenle, mentorluk ve eğitim programları oluşturarak, daha tecrübeli kuşakların daha genç kuşaklara öğretebileceği şeyleri ortaya çıkarmak önemlidir. Bu programlar, hem yeni çalışanların şirket kültürüne uyum sağlamalarına hem de şirket içindeki bilgi ve deneyimlerin paylaşılmasına yardımcı olur.

Çalışma Ortamı: Farklı kuşakların çalışma ortamlarına ilişkin beklentileri farklıdır. Şirketler, esnek çalışma saatleri, evden çalışma imkanları, yaratıcı iş alanları gibi seçenekler sunarak, çalışanların beklentilerini karşılayabilirler. Farklı kuşaklardan insanların farklı ihtiyaçları, beklentileri ve çalışma tarzları olabilir. Bu nedenle, şirketlerin bu farklılıkları kabul etmesi ve çalışanların kendilerini ifade edebilecekleri bir ortam yaratması önemlidir. Bu, çalışanların daha mutlu, motive ve verimli olmasına yardımcı olur.

Değerler: Farklı kuşakların değerleri ve inançları farklı olabilir. Şirketler, çalışanlar arasındaki farklılıkları kabul ederek, herkesin farklılıklarına saygı göstermesi gerektiğini vurgulayabilirler. Farklı kuşaklar arasında değerlerin paylaşılması, ortak bir dilin oluşmasına yardımcı olur. Bu değerler, şirket kültürü, iş ahlakı ve etik prensipler gibi konuları kapsayabilir. Bu değerlerin paylaşılması, şirket içinde birlik ve uyumun sağlanmasına yardımcı olur.

Bu noktalara dikkat ederek, şirketler farklı kuşakları bir arada çalıştırarak, kurumsal verimliliği artırabilir ve çalışanların birbirleriyle daha iyi etkileşim kurmasını sağlayabilirler.

Genç nesilde çalışan sirkülasyonu çok fazla. Sizce nedir bunun alametifarikası, özetler misiniz? Sizin gözlemleriniz ve tanık olduklarınız hangi sonuçları ortaya koyuyor? İyileştirmelerin hangi alanlarda ve nasıl yapılması gerekiyor?
Ç. T.:
Genç nesil çalışan sirkülasyonun çok yönlü ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Yeni nesil diye adlandırdığımız çalışan profili her şeye kolaylıkla erişebilen bir nesil olduğu için bir şeyi elde etmek için (gerek para-gerek kariyer-gerek sevgi vb.) çabalamak, sabır göstermek ve acı çekmek istemiyor. Bu yüzden işverenler olarak IK politikalarımızı değiştirmemiz gerekiyor. Yeni nesle tutunabilecekleri bir değer göstermeli ve bir amaca hizmet ettiklerini anlatmalıyız.

Yapılan araştırmaları incelediğimizde; pandemi şartlarının hayatımızı çok etkilediği gibi çalışma hayatının da şartlarını derinden etkilediğini ve değiştirdiğini görüyoruz. İşverenlerin artık iyi maaş ve yan hakların dışında çalışana kendisini değerli hissettirecek farklı uygulamalar da sunması gerekiyor. Bu araştırmalar çalışanlara bütünsel esenlik olanakları sunarak, mental, fiziksel, aile huzuru ve finansal sağlık gibi konularda, geliştirilecek eylem planları sunulması gerekliliğinin altını çiziyor.

Araştırmaları iyi inceleyerek şirket yapımıza en uygun olanları ve yapılabilecekleri belirleyerek IK politikalarımızı tekrardan gözden geçirmemiz gerektiği ortaya çıkıyor.

A.A.: Genç nesilde çalışan sirkülasyonunun birçok nedeni vardır. Bunlar arasında kariyer hedefleri, yetersiz motivasyon ve tatmin, teknolojik gelişmeler, değişen iş yapısı ve çalışma saatleri gibi faktörler sayılabilir. Ayrıca, genç çalışanlar daha esnek ve dengeleyici bir iş-yaşam dengesi arayışındadır ve bu nedenle iş değiştirme eğilimi daha yüksek olabilir.

Araştırmalar, genç çalışanların işlerinde daha fazla tatmin edici bir deneyim yaşamak istediklerini ve bu nedenle, kariyer gelişimleri, esnek çalışma saatleri ve işleri ile ilgili geri bildirimler konusunda daha fazla destek istediklerini ortaya koymaktadır. Aynı zamanda, genç çalışanların, şirket kültürünün bir parçası olmak, takım çalışması yapmak ve işin sosyal etkileriyle ilgili olmak gibi faktörlere de önem verdiğini gözlemlemekteyim. Genç çalışanlar, kendilerine sunulan fırsatlarla ilgili olarak açık ve doğrudan geri bildirimler bekliyorlar.

İyileştirmelerin yapılması gereken alanlar arasında, işletmelerin genç çalışanları işe alırken daha şeffaf ve dürüst olmaları, işe alım sürecinde gerçekçi beklentiler oluşturmaları ve yeni çalışanları daha iyi yönlendirmeleri yer almaktadır. Ayrıca, çalışanların kariyerlerini planlamalarına yardımcı olacak ve iş tatmini sağlayacak daha iyi bir gelişim programı sunmak da önemlidir. Şirketler ayrıca, teknolojik yenilikleri takip ederek, genç çalışanların işlerinde kullanabilecekleri teknolojik araçları sağlamalıdır.

İşletmeler, çalışanların geri bildirimlerini alarak ve işlerindeki sorunları ele alarak da iyileştirmeler yapabilirler. Ayrıca, çalışanların esnek çalışma saatleri, home-office gibi alternatif çalışma düzenleri gibi taleplerini karşılamak için daha fazla esneklik sunabilirler. Son olarak, işletmelerin şirket kültürüne ve değerlerine daha fazla odaklanmaları ve çalışanların işin sosyal etkileriyle ilgili olmalarını teşvik etmeleri de önemlidir.

Genç nesildeki çalışan sirkülasyonu, işletmelerin verimliliğini ve karlılığını olumsuz yönde etkileyebilir. Bu nedenle, işletmelerin, genç çalışanların taleplerini karşılamak ve iş tatmini sağlamak için yapılacak iyileştirmeler konusunda daha proaktif olmaları gerekmektedir.

Sizce çevresel sürdürülebilirlik ülkemizde doğru anlaşıldı mı? Bu konuda başarıya nasıl ulaşabilir, iyileştirmeleri nasıl yapabiliriz? Yeni nesil bu konuda neler söylüyor, bakış açılarını özetler misiniz?
Ç. T.:
Tüm dünyada ve ülkemizde bu konuda yoğun olarak çalışmalar yapılmakta, devletler teşvik paketleri açıklamakta ve destekler verilmekte. Ancak, ülkemizde sürdürülebilirliğin sadece maliyetleri düşürmek, karlılığı artırmak için kullanıldığını düşünüyorum. Oysa ki sürdürülebilirlik bir felsefedir ve yaşam tarzına yayılması gerekmektedir. Her adımımızda nasıl daha sürdürülebilir bir şirket, fabrika ya da insan olabilirim diye düşünmeliyiz. Ülkemizde “sürdürülebilirlik” sadece “inverter motorlara geçiş, güneş enerji sistemleri, dijitalleşme” olarak algılanıyor ancak konu bu kadar basit değil. Sürdürülebilirliği beslenme şeklimizden, yaşam tarzımıza kadar tüm hayatımıza yaymamız, devletin ise tüm politikalarında sürdürülebilirliği destekleyici programlar, yasalar ve cezalar çıkartması gerektiğini düşünüyorum. En büyük etkiyi devletin ve ülkenin önde gelen büyük özel sektör üretici firmalarının birlikte inşa edeceği programlar oluşturacaktır. Diğer bir iyileştirilmesi gereken konu ise denetimlerin doğru ve sıklıkla yapılarak yaptırımların oluşturulmasıdır. 

Yeni nesil olarak 2010 ve sonrası doğumlu olan nesli ele alıyorum. Bu neslin sürdürebilirlik konusunda farkındalıklarının çok yüksek olduğunu görüyorum. Bizlere göre her alanda daha sorgulayıcılar, daha talepkârlar ve ısrarcılar. Bu yüzden günümüzün en büyük problemi olan enerji problemine karşı alternatif enerji kaynaklarına yönelik çalışmalarda öncü olacakları görüşündeyim. Farkındalıkları doğrultusunda dünyayı daha yaşanır bir gezegen yapmak için talepkâr olup, bunun peşinden tutkuyla gidecek bir nesil geldiğini görüyorum.

A.A.: Çevresel sürdürülebilirlik konusu ülkemizde her ne kadar son yıllarda daha fazla gündeme gelse de, hala yeterince doğru anlaşılmamaktadır. Birçok kişi çevresel sürdürülebilirlik kavramını sadece çevrenin korunması olarak algılamaktadır, ancak aslında bu kavramın daha kapsamlı bir anlamı vardır. Çevresel sürdürülebilirlik, doğal kaynakların korunması, atık yönetimi, yenilenebilir enerji kullanımı, karbon ayak izi azaltma, çevresel etki değerlendirmesi ve sosyal etkileşim gibi birçok faktörü kapsar.

Çevresel sürdürülebilirlikte başarıya ulaşmak için, öncelikle farkındalığın artırılması gerekiyor. İnsanların doğru bilgiye erişmesi ve çevresel sürdürülebilirlik konusunda doğru bir anlayışa sahip olması önemlidir. İyileştirmelerin yapılması gereken alanlar arasında, çevre yönetimi politikalarının ve düzenlemelerinin daha etkin bir şekilde uygulanması, yenilenebilir enerji kullanımının artırılması, atık yönetiminin daha verimli hale getirilmesi, su kaynaklarının korunması, karbon ayak izi azaltma gibi konular yer alabilir. Ayrıca, şirketlerin çevresel etkilerini ölçmek ve raporlamak, tedarik zincirinde çevresel sürdürülebilirliği göz önünde bulundurmak gibi adımlar da alınabilir.

Yeni nesil ise çevresel sürdürülebilirliği daha önemli bir konu olarak görüyor. Genç nesil, daha sürdürülebilir bir gelecek için atılması gereken adımlar konusunda farkındalık kazanmış durumda. Gençler, şirketlerin sürdürülebilirliği gözeterek hareket etmesi gerektiğine ve atılacak adımların yalnızca sembolik olmaması gerektiğine inanıyorlar. Ayrıca, gençler, sürdürülebilirliğin sadece çevreyle ilgili olmadığını, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik boyutları da olduğunun farkında. Bu nedenle, genç nesil daha çevre dostu ve sürdürülebilir ürünlerin üretilmesi ve kullanılması konusunda daha hassas bir yaklaşıma sahip. Gençler, iklim değişikliği ile mücadele, doğal kaynakların korunması ve sürdürülebilirlik için daha fazla çaba gösterilmesi gerektiğine inanıyor.

Sonuç olarak, çevresel sürdürülebilirlik konusu ülkemizde daha fazla farkındalık ve doğru anlaşılma gerektiriyor. Şirketler, sivil toplum kuruluşları, kamu kurumları ve diğer paydaşlar arasındaki işbirliği artırılmalı ve ortak projeler geliştirilmelidir. Bu, çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması için daha etkili bir yöntem olabilir. Bu konuda atılacak adımlar ve iyileştirmeler, çevre dostu politikaların uygulanması, yenilenebilir enerji kullanımının artırılması ve atık yönetiminin daha verimli hale getirilmesi gibi konuları kapsamalıdır. Ayrıca, genç neslin bu konuda daha fazla farkındalık kazanması ve çevresel sürdürülebilirliğin daha fazla önemsenmesi, daha sürdürülebilir bir gelecek için önemlidir.

Başarılı dijital dönüşüm ne demek ve buna hazır mıyız? En basit ifadeyle Skype veya Teams ile görüşme yapmak, dijital dönüşüme ayar uydurmak mı demek? Bunları eskiden de yapıyorduk, neler değişti ve farklılaştı?
Ç. T:
Pandeminin hayatımız üzerinde olumsuz etkilerinin yanı sıra olumlu etkileri de olduğunu düşünüyorum. Pandemi şartlarında hayatı devam ettirebilmemizdeki en büyük araç Teams, Zoom, Skype gibi programlar oldu. Bence bunlar dijital dönüşüm değil ama dijital dönüşümün kapısını açan, farkındalığı uyandıran, iletişimdeki kolaylığı bize gösteren çok kıymetli uygulamalar oldular. 1990 ve öncesi doğumlu kişiler için teknolojinin biraz korkulu alan gibi olduğunu, alışılması zor, hata yapmaktan korkulan, ve bize ait değilmiş gibi algılandığını düşünüyorum. Zoom, Skype ve Teams programları bu düşüncelerin yıkılmasına yol açarak teknolojinin ulaşılabilir ve yapılabilir olduğunu gösterdi bizlere. Dolaylı olarak iş hayatında ağırlıklı olarak var olan bu kuşağın dijital dönüşüm yolculuğuna daha sıcak bakmasına sebep olduğunu görüyorum. Dijital dönüşüm çerçevesinde yapılan her bir uygulamanın her gün iş hayatımızı ve özel hayatımızı kolaylaştırdığını görüyoruz. Beden gücü harcanarak yapılan işlerin robotlara verilmesi, masa başında rutin ve sık sık yapılan işlerin robot yazılımlarla yapılabilir olduğunu görmek, özel hayatımızdaki bankacılık, devlet işlerinin birçoğunu dijital platformlardan halledebiliyor olmak dijital dönüşümün hayatımızdaki rolünün çok da az olmadığını gösteriyor.

Dijital dönüşüme hazır olmak konusunu artık geçtiğimizi, şu anda tam ortasında var olma savaşını verdiğimizi görüyorum. Bu dönüşümü doğru projelerle her işletme hayatına dahil etmeli ve bir dijital yol haritası çıkartarak geleceğini planlamalıdır. Bu değişimi ve dönüşümü hayatlarına dahil etmeyen işletmeler gelecek 10 yıl içerisinde var olamayacaklardır.

A.A.: Başarılı dijital dönüşüm, bir organizasyonun dijital teknolojileri iş süreçlerine dahil ederek operasyonel verimlilik, müşteri deneyimi ve iş sonuçları açısından büyük ölçüde iyileştirme sağladığı bir dönüşüm sürecidir. Bu, işletmelerin iş yapış biçimlerini ve müşterileri ile nasıl etkileşim kurduklarını değiştirerek, daha hızlı ve verimli bir şekilde çalışmalarını sağlar.

Skype veya Teams ile görüşme yapmak, dijital dönüşümün bir parçası olabilir, ancak bu tek başına yeterli değildir. Dijital dönüşüm, teknolojik yenilikleri kullanarak işletmelerin tüm iş süreçlerini, müşteri deneyimlerini ve iş modellerini yeniden tasarlamayı içerir. Bu süreç, yeni teknolojilerin yanı sıra, iş süreçlerinin ve çalışanların yeniden yapılandırılması ve dijital becerilerin kazanılması gibi daha geniş bir dönüşüm sürecini de kapsar.

Ülkemizde, dijital dönüşümün doğru anlaşıldığı söylenemez. Birçok işletme hala dijital dönüşümün önemini ve potansiyelini tam olarak anlamamış durumda ve bu, işletmelerin daha da geride kalmasına neden olabilir. Dijital dönüşümün başarılı olması için işletmelerin, liderlikten çalışanlara kadar tüm düzeylerinde dijital becerilerin ve kültürün geliştirilmesi gerekmektedir.

Yeni nesil, dijital dönüşümün önemini daha iyi anlamaktadır ve bu konuda daha bilinçlidirler. Özellikle teknolojiye hakim bir nesil olarak, dijital dönüşümün işletmeler için hayati önem taşıdığını kabul etmektedirler. Ancak, dijital becerilerin yanı sıra, sürdürülebilirlik, etik ve sosyal sorumluluk konularının da dijital dönüşüm sürecinde göz önünde bulundurulması gerektiği konusunda bir farkındalık olduğunu söyleyebiliriz.

Dijital çağın tüm olanaklarından yararlanıyor, Metaverse ile yüz yüze geliyoruz, Metaverse artık bizleri daha da yakınlaştırıyor. Gençlerin Metaverse’e karşı yönelişi nedir? Dijital dönüşüm odağında çalışmalar gerçekleştiren bir sanayi firmasında çalışmanın avantajları ve dezavantajları nelerdir?
Ç. T.:
Gençler ve çocuklar Metaverse’i günlük oynadıkları dijital oyunlarda deneyimliyorlar. Metaverse artık onların hayatlarında… Bizler ise anlamaya çalışarak, projeler geliştirip iş hayatımıza dahil edebilmenin yollarını arıyoruz. Teknolojik alt yapı olarak 5G seviyesine ulaştığımızda Metaverse’in içinde %100 var olacağız. Bunun için hazırlanmalıyız. Yavaş ama çevik ve cesur olarak, ne yavaş ne hızlı… Hız insanı kendisinden uzaklaştırır. Fütürist Ufuk Tarhan’ın da dediği gibi bu sürece “yavaş yavaş acele ederek” hazırlanmalıyız.

Dijital dönüşümün odağındaki sanayide var olmaya çalışan Edes Etiket bu konuda birtakım avantajları ve dezavantajları aynı anda yaşıyor. Çok şanslıyız ki bize dijital dönüşümün gerekliliği ve ihtiyacını fark ettiren bir sektörde olduğumuz için diğer sektörlerden daha önce bu dönüşümü başlatmış durumdayız. Yine sektörün öncü ve güçlü olmasından kaynaklı, ulaşılabilir eğitim ve teşvik paketleri daha hızlı çıkıyor. Bizler de bu fırsatları değerlendirebiliyoruz. Dezavantajlara geldiğimizde ise dünya markalarına hizmet veren Kobi firmalarının dijital dönüşüm için bütçe ayırması, yatırım yapması ve danışmanlık alması gerekliliğini görüyoruz. Finansman ve zamanın doğru yönetilerek doğru projenin hayata geçirilmesi gerekmektedir. En fazla verim alacağı projeyi hayata geçirecek çalışmaya öncelik vermesi gerekmektedir. Kobiler dijital dönüşüm vizyonunu doğru anlayıp küçük küçük projelerle, konu içerisinde kaybolmadan süreci yönetebilmelidir. Bu şekilde hareket edildiğinde durumdan daha fazla verim elde edileceğini ve korkmadan bir başka projeyi geliştirmeye istekli olacağını düşünüyorum.

A.A.: Metaverse kavramı henüz tam olarak oluşmamış olsa da, sanal dünya, sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik ve diğer dijital teknolojilerin birleşimi olarak tanımlanabilir. Gençlerin Metaverse'e karşı yönelişi, dijital teknolojilere daha açık ve ilgili oldukları için olumlu olabilir. Ancak, gençlerin bazıları için gerçek dünya ile sanal dünya arasındaki ayrımı belirsizleştirme riski de vardır.

Bir sanayi firmasında dijital dönüşüm odağında çalışmanın avantajları, iş süreçlerinin ve operasyonların daha hızlı ve verimli hale gelmesi, maliyetlerin azaltılması ve daha iyi müşteri deneyimleri sunulması gibi faktörleri içerir. Bununla birlikte, dijital dönüşüm sürecindeki değişiklikler, mevcut çalışanların yeteneklerini yeniden değerlendirmelerini gerektirebilir ve bu da belirli bir süreçte işletme için zorluklar yaratabilir.

Dezavantajlar arasında, dijital teknolojilerin hızla değişen ve gelişen doğası nedeniyle, işletmelerin teknolojiye ayak uydurmak için yeterli kaynakları ve uzmanlığı olmayabilir. Ayrıca, dijital teknolojilerin kullanımı, veri gizliliği ve güvenliği gibi çeşitli riskler taşıyabilir ve işletmelerin bu riskleri yönetmesi gerekebilir. Ayrıca dijitalleşme süreci sırasında bazı işlerin otomatikleştirilmesi ve insanların yerine robotların kullanılması olabilir. Bu da, bazı işlerin kaybedilmesi ve çalışanların işlerini kaybetme korkusu yaşamalarına neden olabilir.

Sonuç olarak, dijital dönüşümün bir sanayi firması için avantaj ve dezavantajları vardır ve bu sürecin yönetimi, işletmenin ihtiyaçlarına ve hedeflerine uygun şekilde yapılmalıdır. Ayrıca, gençlerin Metaverse gibi dijital teknolojilere yönelimi, işletmelerin bu teknolojileri kullanarak yeni iş modelleri geliştirmeleri ve müşteri deneyimlerini iyileştirmeleri için fırsatlar sunabilir.

Savaşlar, karşıt güç dengeleri, kıtlık-su sorunu veya dünyayı etkileyen pandemi gibi nedenler geleceği nasıl değiştirdi? Siz geleceği nasıl değerlendirirsiniz?
Ç. T.:
Tüm bu olumsuzlukların içerisinde umutla yaşamaya devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü umutsuzluğa düştüğümüzde önümüzü ve geleceğimizi göremiyor oluyoruz. Umudu yitirmeden ama mümkün olan en iyi performansımızı ortaya koyarak iş ve özel hayatımızda çalışmamız, değişmemiz ve dönüşmemiz gerekiyor. Dönüşebilmek bu dönemde çok önemli çünkü artık dünya ve yeni düzen eskisinden çok farklı, çok kalabalık, çok hızlı ve doğal kaynaklar kısıtlı. Devletlerin bu konularda belirleyeceği kanun, kısıtlamalar ve denetimlerin öneminin çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Bir tek dünyamız var ve tüm insanlar ona saygılı, dengeli ve sevgiyle davranmalı.

Yeni dünya düzenine göre eski alışkanlıklarımızdan vazgeçmeli, bizlere en iyi geleceği hazırlayacak konulara odaklanmalıyız. Doğal felaketlerin gelmesini engelleyemeyiz ama doğal afetlerden korunabilecek yapıları ve sistemleri bilimin önderliğinde kurabiliriz. Asrın en kötü felaketlerinden biri olan 11 ilimizi etkileyen depremden de öğrendiğimiz gibi; “Tek gerçek bilimden uzaklaşmamak!” Ahlaklı, vicdanlı, eğitimli insanlarla birlikte ve bilime dayalı bir gelecek inşa edilmesi gerekliliğine inanıyorum.

A.A.: Geçmişteki savaşlar, güç dengeleri, kıtlık-su sorunu veya pandemiler gibi olaylar insanlık tarihinde önemli dönüm noktaları olmuştur ve dünyayı değiştirmiştir. Bu olaylar, insanların birbirleriyle olan ilişkilerini, kültürlerini ve teknolojilerini etkilemiştir.

Geleceği değerlendirirken, öngörebileceğimiz bazı trendler ve faktörler var. Örneğin, teknolojik ilerlemelerin hızla devam edeceği ve yapay zeka, robotik ve otomasyonun iş gücü piyasasında daha yaygın hale geleceği öngörülebilir. Ayrıca, iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik konularının daha da önem kazanacağına ve insanların bu konulara daha fazla dikkat edeceğine inanıyorum.

Gelecekteki pandemiler gibi küresel sağlık sorunları da, tıbbi araştırmalara, sağlık hizmetlerine ve kamu sağlığına yönelik daha fazla yatırım yapılmasını gerektirecektir. Küresel ekonomide, gelişmekte olan ülkelerin daha da güçleneceğini ve dünya nüfusunun yaşlanacağını öngörebiliriz. Teknolojinin hızlı bir şekilde gelişmesi, sanayi 4.0 ve dijitalleşme trendleri gibi konular önemli olacaktır. Ayrıca, çevresel sürdürülebilirlik, iklim değişikliği ve kaynak kullanımı gibi konular da önemli bir rol oynayacaktır. İş modelleri değişebilir, uzaktan çalışma daha yaygın hale gelebilir ve robotlar ve yapay zeka teknolojileri iş yapma şeklimizi değiştirebilir.

Genel olarak, dünya hızla değişiyor geleceğin kesin olarak neye benzeyeceği hakkında tahmin yapmak zor olsa da gelecekte birçok zorlukla karşılaşacağız. Ancak, insanlar olarak tarihten dersler çıkarabilir, teknolojik ve sosyal ilerlemeler yapabilir ve daha sürdürülebilir bir gelecek için çalışabiliriz. İnsanlar ve şirketler, değişen koşullara uyum sağlamak için hızlı ve esnek olmalıdır. Gelecekteki belirsizliklerin farkında olmak, öngörülemeyen durumlarla başa çıkmaya yardımcı olacaktır.

Üye Girişi