Genç BEYSADlılarımızı daha yakından tanıyoruz: Begüm Atalay Yu ve Tolga Karaağaçlı
Eylül 2022

Gerçek girişimcinin tanımını nasıl yaparsınız, en önemli kriter nedir? Yurt dışındaki girişimcilerle kıyaslama yapıldığında ne gibi farklılıklar veya benzerlikler var? Peki, girişimcilerin yöneldikleri alanlar dikkate alındığında sizce başarının ve hatanın temelini neler oluşturuyor?
Begüm Atalay Yu (B.A.Y.):
Gerçek girişimciyi fırsatları tespit edebilen ve bu fırsatları sağlam bir iş modeline dönüştüren kişi olarak tanımlayabilirim. Türk ve yabancı girişimciler arasında herhangi bir fark olduğunu düşünmüyorum, sadece ülkeler bazında girişim ekosisteminin, finansman kaynaklarına erişim imkanlarının farklılaştığını söyleyebilirim.

Bir girişimin başarısının temelini sadece geliştirilen ürün oluşturmuyor. Ekibin, iş stratejisinin ve satış modelinin niteliği de bir girişimin başarısının yapı taşlarını oluşturuyor. Sadece ürünün mükemmelliğine odaklanarak, diğer yapı taşlarını göz ardı etmek büyük bir hata olabiliyor. Türkiye’ye özgü hatalardan bahsedecek olursam da, sadece Türkiye pazarı odaklı hareket etmek diyebilirim. Çoğu alanda Türkiye pazarı yeterli büyüklükte olmadığı için uluslararası pazarlara odaklanmak girişimlere başarıyı getirecektir.

Tolga Karaağaçlı (T.K.): Öncelikle girişimcilik çok genel, çok farklı alanda ve ifadede kullanılabilen ve çok farklı durumları açıklayabilen bir kavram. Ben kendi uğraştığım alan olarak gördüğüm; firma içi girişimcilik kültüründen bahsedebilirim. 2017’den beri firmamızın vizyonunu, kültürünü ve iş yapış modellerini bugünün tüm imkanlarına ve gelecekteki fırsatlara uygun bir hale getirmek için, firmamızdaki kurumsal dönüşüm sürecini yönetiyorum. Genel müdürlük görevimi icra ederken; hep değişim ve gelişim odaklı bakıyorum ve yeni başlayan, büyük bir değişim habercisi olan süreçlerde liderlik yapmak için çaba sarf ediyorum.

Bence gerçek girişimci, hayallerini ve isteklerini gerçekleştirmek için, uygun strateji ve taktiklerle, kendine veya organizasyona koyduğu hedeflere doğru adımlar atarak, farklı açılardan konulara yaklaşabilen, vizyoner kişilerdir. Genelde girişimciler süreçlere kendileri liderlik ettiği için; iletişim, eleştirel düşünce ve ikna kabiliyetleri güçlü olmalıdır. Girişimciler, çizdikleri yolda çıkan problemler veya engellerde tespit ve analizi doğru yapmalı; çözüm haritasını da doğru planlamalıdırlar. Bazı şeylerin kurulması veya oturması zaman aldığından; sabır ve mücadele gücünü de öne çıkan yetkinliklerden olarak görüyorum. Firma içi girişimciliğin teşvik edilmesi için; firmadaki insan kaynaklarının buna uygun bir kültüre ve düşünce modeline yönlendirilmesi gerekiyor.

Yani özetlemek gerekirse; başarılı bir girişimcilik için hayalperestlik ve vizyonerliğin yanında analitik düşünce şart ve bunların gerçek dünyadaki konjonktür ve kaynaklara uygun kurgulanması, sürekli gözden geçirilmesi ve sabırla icra edilmesini, başarıya giden yolun anahtarı olarak gözlemliyorum.

Gelişmiş ülkelerde girişimciliğin ekonomiye ne kadar büyük katkı sağladığının örnekleri çok. Yeni kurulan yenilikçi bir teknoloji firması, ülke ekonomisinin en büyük 20 geleneksel firmasından daha yüksek bir değere ulaşabiliyor ve bu ekonomiye hem imaj; hem de finansal olarak ciddi katkılar sağlıyor. Bunun yaşanıldığı ve bilindiği gelişmiş ekonomilerde ülke içindeki girişimcileri ortaya çıkarmak için hem ciddi programlar düzenleniyor, hem de projeyle yola çıkan girişimcilere ciddi finansal kaynaklar, danışmanlıklar ve eğitimler sağlanabiliyor. Bizim ülkemizde bu bahsettiğim konularda fırsatlar biraz daha kısıtlı ve ekonomi sistemimizin girişimci dostu olmadığını düşünüyorum. Öte yandan, Türkiye girişimcilik yapılacak alanlar bakımından bir cennet. Bir çok fırsatın yakalanabileceği ve değişime hızlı adapte olan bir ülke. Bunu ve genç nüfusu da ülkemiz içindeki girişimcilik kültürü için pozitif bir nokta olarak düşünebiliriz.

Şirketlerde şu an dört kuşak bir arada başarıyla çalışabiliyor. Bunun artıları elbette çok ama bu konuda kurumsal verimliliğin sağlanması ve kuşaklar arası etkileşimin artırılması için olmazsa olmazları anlatır mısınız?
B.A.Y.:
Kuşaklar arası sağlıklı etkileşim; önceki neslin tecrübeleri ile yeni neslin dinamik ve yenilikçi bakış açısının bir araya gelmesini sağlayarak şirket vizyonunun ve gelecek hedeflerinin ortak akılla belirlenmesi için zemin oluşturacaktır. Bu ortak akılla belirlenen şirket hedefleri doğrultusunda her bir aile bireyinin şirket yönetimine katılım düzeyinin bireyin uzmanlık alanı ve yetkinliklerine göre belirlenmesi kurumsal verimliliğin sağlanması açısından büyük önem arz etmektedir.

T.K.: Özellikle icra faaliyetlerinde aktif rol oynayanlardan başlayarak; firma yönetimine dahil olan her jenerasyonun iletişimde uzmanlaşması gerekiyor. Empati odaklı iletişimi ve uzlaşma kültürü kendi tecrübelerime göre olmazsa olmaz. Bu konuda genç jenerasyonlara daha çok iş düşüyor çünkü gelişime ve değişime daha yatkın ve açık olanlar onlar. Diğer yandan ise firmalarını bin bir zorlukla büyütmüş üst jenerasyonların da; iş yapma kültüründeki profesyonelliği içselleştiremediğini ve karar verme yetkisini alt jenerasyonlara bırakmakta zorlandığını hem tecrübe ettim hem de benzer firma kültürlerinden dinledim. Jenerasyon çeşitliliğini firma zenginliğine dönüştürmek için; firmaların strateji, taktik ve hedeflerinin beraberce doğru belirlenip; yazılı iletişim ve görev dağılımının doğru yapılıp; herkesin mutabık kalınan kendi iş alanında kalması çok önemli.

Firmalardaki jenerasyonlar aile fertleri olduğu için profesyonel iletişim ve bakış açısının yerini zaman zaman duygusal bakış açısı da alabiliyor. Yani var olan aile bağı ve aile içindeki statü, firma içindeki statüyle yer değiştirebiliyor. Bu da jenerasyonlar arası iletişimi kişiselleştirerek; iletişimin devamında bir iletişimsizliğe sebep olabiliyor.

Bahsettiğim konulardaki eksikliği fark etmek ve gidermek için “Transaksiyonel Analiz Yaklaşımıyla İletişim Modeli” eğitimlerini tavsiye ederim.

Genç nesilde, çalışan sirkülasyonu çok fazla. Sizce nedir bunun alametifarikası, özetler misiniz? Sizin gözlemleriniz ve tanık olduklarınız hangi sonuçları ortaya koyuyor? İyileştirmelerin hangi alanlarda ve nasıl yapılması gerekiyor?
B.A.Y.:
Genç nesil; kendisini sürekli olarak geliştirmeyi, inisiyatif almayı ve büyük resmin içerisinde önemli bir yere sahip olmayı önceliklendiriyor. Önceliklendirdikleri bu beklentilerinin de en kısa sürede karşılanmasını talep ediyorlar; çoğu zaman yeterli tecrübeyi almadan beklentilerinin karşılanmadığı gerekçesiyle hızlıca iş değiştiriyorlar; gittikleri yeni iş yerinde de benzer durumlarla karşılaşınca kısır döngüye girebiliyorlar. Bu kısır döngü, bireyin bulunduğu pozisyonda daha fazla kalıp tecrübelenince sahip olacağı değeri tam olarak elde edememesine ve kendisine kariyer yolculuğunun başında koyduğu hedeflerinden sapmasına yol açabiliyor.

Yüksek sirkülasyon; kurum içi deneyim kaybı ve yeni çalışanların eğitilmesi için ayrılan kaynakların artması nedeniyle şirketlere pahalıya mal oluyor. Bu noktada yeni neslin düşünme şeklini değiştiremeyeceğimize göre şirketler olarak kendimizi değiştirmemiz gerekiyor. Şirket hedeflerimizi şirketin her kademesine aktararak, her kademeyi operasyonel stratejimizin icrasına katarak iş tatminini artırmak ve çalışanlarımızın kariyer gelişimlerini eğitimlerle desteklemek yeni neslin ihtiyaçlarına daha fazla yanıt vermemizi sağlayacaktır.

T.K.: Ben kendimi ara jenerasyon olarak görüyorum. 88 doğumlu olarak ilkokula kadar sokaklardayken; ilkokul sırasında hayatıma bilgisayar girdi ve gençliğimin başlarında internetle tanıştım. İnternet çağında doğanların ihtiyaçları, istekleri ve kendini ifade etme beklentileri çok farklı. Buraya çok girmek istemiyorum çünkü bu konuda her yerde bilgi var.

Bu bilgileri alıp; nasıl kullandığımız bizim için çok önemli. Bir makalede, 2. Dünya Savaşı düzeninde çok acı çeken ve orduda emir almaya alışan askerlerin, savaştan döndükten sonra kurduğu firmaların yarattığı modeller olarak bahsediliyordu firma kültürlerinin genel özellikleri olarak. Bunu internet çağında büyüyüp; kendi kafasına yatmayan hiçbir şeyi motive olarak yapamayan bir jenerasyonun seveceği kültüre nasıl dönüştüreceğiz konusu var.

Organizasyonlarda en üstten başlayarak; tüm yöneticilerin firma kültürünü, çalışanların davranış modellerini ve bakış açılarını gözden geçirmesi ve yeni jenerasyonlara da uygun bir şekle getirmesi, gelecekteki başarıyı şekillendirecek en önemli faktör.

İnsan ve gelişim odaklı bir firma kültürü bence bu işin başlangıcı. Ayrıca iş hayatına dair eskiden gelen bazı kalıpların, bize bu dönemde ihtiyacımız olan şeyin tam tersini söylediğini de unutmamak lazım. Bu açıdan bakarsak; firma yöneticilerinin hem yenilikçi modelleri takip etmeleri; hem de bazen girişimci ruhunu kullanarak risk alması gerekiyor.

Sirkülasyon olurken; firmanın ne derece bundan etkileneceğini belirleyen en büyük faktörü, insana bağlı olmayan sistemlerin kurulması olarak görüyorum. Çünkü genç jenerasyon ne kadar mutlu ve rahat olursa olsun; iş değiştirme konusunda eski jenerasyonlara göre çok büyük motivasyon duyuyor.

Yani hem yeni jenerasyonun isteklerine kulak vermeliyiz; hem de insan sirkülasyonunun çok olacağını bilerek yeni yönetim modellerini yaratmalıyız. İnsana bağlı olmayan şirket yönetim modellerini benimsemek; kurumsallaşma ve büyümenin olmazsa olmaz ilk adımı. Belki de bugüne kadar zaten yapılması gereken insana bağlı olmayan sistemleri kurma ve insana değer verme konusunda bu kriz, özellikle Türk firmaları için bir fırsattır. Aynı Covid-19 pandemisinin, masrafsız, hızlı ve mantıklı olarak görülebilecek online toplantılara bizi mecbur bırakarak; alıştırması gibi.

Sizce çevresel sürdürülebilirlik ülkemizde doğru anlaşıldı mı? Bu konuda başarıya nasıl ulaşabilir, iyileştirmeleri nasıl yapabiliriz? Yeni nesil bu konuda neler söylüyor, bakış açılarını özetler misiniz? 
B.A.Y.:
Toplumun geneline baktığım zaman çoğumuzun yüksek kur, yüksek enflasyon ortamında daha günü kurtarmaya odaklı yaşadığımızı, eylemlerimizin çevresel etkilerini göz ardı ettiğimizi söyleyebilirim; ancak özellikle yeni nesilde çevresel sürdürülebilirliğin önemini kavrayan önemli bir kitle mevcut. Bu kitle de ülkemizde ve tüm dünyada doğal kaynakların tahribatı sonucu oluşan felaketleri gördükçe büyüyor. Gelişmiş toplumlarda bu konuda bilinçli bireyler tüketim alışkanlıklarını değiştirmeye, tüketimlerini çevresel sürdürülebilirlik konusuna önem veren firmalara kaydırmaya başladılar, bizde de bu farkındalık oluşmaya başladı.

Bireylerin daha duyarlı hareket ederek, gündelik yaşamlarında çevreye olumsuz etkilerini azaltmaları çok önemli; ancak bu konuyu sadece bireylerin gündelik yaşamlarına indirgeyemeyiz. Çevresel sürdürülebilirliği sağlamak için asıl olarak devletin ve özel sektörün el ele vererek büyük çaplı dönüşümleri başlatmaları ve uygulamaları gerekiyor. Uluslararası ticaretin de artık çevresel sürdürülebilirlik politikalarıyla iç içe geçmesiyle ülkemizde kamu kurum kuruluşları ve özel sektörün bu konuda atacakları adımlar; ülkemizin hem doğal kaynaklarının hem de ekonomisinin geleceğini belirleyecek.

Türkiye’nin önde gelen büyük firmaları çevresel sürdürülebilirlik konusunu gündemlerine almış durumdalar ve bu konuda somut adım atıyorlar; kendi paydaşlarından da bu konuda sorumluluk almalarını bekliyorlar; bu da sürdürülebilirlik kavramının geniş bir tabana yayılması için büyük önem teşkil ediyor.

T.K.: Ben açıkçası çevresel sürdürülebilirliğin çok anlaşıldığını düşünmüyorum. Yeni jenerasyonlar bu konuda çok daha bilgi ve vizyon sahibi olsa da, gelişmiş ülke toplumlarına göre onlar da bilinç olarak geride. Bu konuda devleti yönetenlerin katından başlayarak çalıştaylar yapılmalı ve ana hedefler konulmalı. Ne yapacağımızı bile bilmiyoruz. Hayvan korumak veya çöp atmamak gibi davranışlarla, çevresel sürdürülebilirliğe ciddi katkı verdiğimizi düşünüyoruz.

Bu konuya ‘değişim kendinden başlar’ olarak bakıyorum. İlk bilgilenmemiz sonra da davranışlarımızı değiştirmemiz gerekiyor. Bunu yapıp; içselleştirdikçe firmadaki yönetimimizi ve verdiğimiz kararları da ister istemez bu değerlere göre verebiliriz. Nasıl işçi hakları konularında 1960’lardan beri devlet katından başlayarak; muazzam bir mücadele ile birlikte bir bilinç ve standart geldiyse; çevre konularında da benzer bir mücadele olmalı.

Türkiye’de çevresel sürdürülebilirlik konusunda şu ana kadar yapılanları çok samimi bulmuyorum. PR olarak çok güzel işlenilen bir alan. Çevresel sürdürülebilirlik konusunda devletimizden başlayarak, ana bir strateji oluşturulmalı. Yapılması gerekenler bilinçaltımıza kazınana kadar; reklamlarda, konferanslarda ve çeşitli mecralarda anlatılmalı. Şu an ülkemizdeki uygulamalar ve bilinç çok zayıf. Londra’da yaşadığım 2012 yılında gördüğüm hassasiyeti bizim ülkede hala göremiyorum.

Başarılı dijital dönüşüm ne demek ve buna hazır mıyız? En basit ifadeyle Skype veya Teams ile görüşme yapmak, dijital dönüşüme ayak uydurmak mı demek? Bunları eskiden de yapıyorduk, neler değişti ve farklılaştı? 
B.A.Y.:
Başarılı dijital dönüşümü şirketin stratejisi doğrultusunda, şirket için anlamlı olan dijital teknolojilerin şirkete adaptasyonu olarak tanımlayabilirim. Günümüzde birçok dijital teknoloji mevcut; ancak bir teknolojinin bir şirket adına anlamlı olması için o teknolojinin şirkete somut bir kazanç getirmesi gerekiyor. Başarılı bir dijital dönüşüm için şirketlerin tüm süreçlerini masaya yatırarak, gelişim noktalarını belirleyip, bu noktaları hangi dijital uygulamalarla eşleştireceklerini ve bu eşleştirme sonucu şirkete dönecek olan kazancı hesaplamaları çok önemli. Uygulaması en kolay ve finansal geri dönüşü en yüksek olan dijital teknolojilerin önceliklendirilmesi; hem bir sonraki projelere ek finansman kaynağı sağlanması hem de bu uygulamalardan sonuç alındığını gören şirketteki insan kaynağının da dijital dönüşüme hızlı adapte olması bakımından dijitalleşmeyi sürekli kılacaktır.

Günümüz rekabet ortamında sürekli gelişmek zorundayız; bu nedenle dijitalleşme konusunu bir zorunluluk olarak ele almalıyız. İletişimin bireyler bazında dijitalleşmesi, dönüşümün bir parçası; ancak tamamı diyemeyiz. Nesnelerin interneti, bulut bilişim, yapay zeka alanlarında dünyanın önde gelen ülkeleri hızla ilerliyor ve bu ülkelerdeki şirketler bu yetkinlikleri bünyelerine katarak rekabette ön sıralara geçmek için büyük uğraşlar veriyorlar; biz de bu rekabette önde olmak istiyorsak dijital dönüşümü şirket stratejimizin bir parçası haline getirmeliyiz.

T.K.: Aslında en temelde firmalar için dijital dönüşüm; günümüz teknolojisini, internetin imkanlarını ve yapay zeka ile birleştirilmiş ERP-Makine sistemlerini kullanarak yaptığımız işleri daha hızlı, daha verimli ve daha müşteri odaklı bir hale getirmek diyebiliriz. Bu konuda yapılması gereken birçok şey var ve puantaj sisteminden, satış sistemine kadar tüm süreçlerde iyileştirme yapılabilir.

Evet kullanmıyorduysanız; skype kullanmak bile, veya şimdiki versiyonlarından biri olan Zoom kullanmak bile bir dijital dönüşümdür. İşler yapay zeka ve makineleşmenin birleşmesi ve data yönetim sistemlerinin değişmesiyle çok komplike, yüksek bütçeli bir hal alırken; geleceği şekillendirecek büyük bir dönüşüm olarak fark edilince; dijital dönüşüm olarak adlandırılmaya başlandı. Büyüyen imkanların boyutu değişince aslında ismi koyuldu ve sınıflara ayrılmaya başlandı diye okuyorum ben. Belki 50 yıl sonra bu dönemi internet çağının başlangıcı ve firmalar ile toplumların dijital dönüşümünün başlangıcı olarak adlandıracaklar.

Firmalarda başarılı dijital dönüşüm; firmaların kaynaklarına ve ihtiyaçlarına göre kaliteli ve doğru maliyetlerle bu araçların kullanımının planlanması, projelenmesi ve uygulanmasıdır. Buradaki zor olan konu; hiç kimsenin tüm hepsinde uzmanlaşamayacağı kadar farklı alanları, farklı disiplinleri doğurması ve neyin öncelikli, neyin daha doğru olduğu konusunda kimsenin tam olarak fikir sahibi olmaması. 

Bu konuda hizmet veren danışman ve tedarikçilerin bile bazen konuyu geriden takip ettiğini veya yanlış analiz ederek; firmaları yanlış yönlendirildiğini görebiliyoruz.

Dijital dönüşümde başarı için; firmaların bu değişimin ne olduğunu iyi anlayan ekiplere, fırsatları iyi analiz etmeye ve doğru bir plan dahilinde bunu uygulamaya ihtiyacı var. Bu da çok farklı uzmanlık alanı barındırdığından ve her gün değişen bir konu olduğundan dolayı; gerçekten heyecan verici olduğu kadar zorlayıcı bir alan.

Dijital çağın tüm olanaklarından yararlanıyor, Metaverse ile yüz yüze geliyoruz, Metaverse artık bizleri daha da yakınlaştırıyor. Gençlerin Metaverse’e karşı yönelişi nedir?
B.A.Y.:
Metaverse son zamanlarda çok duyduğumuz bir kavram; ancak bu kavramın tanımı henüz zihinlerimizde net değil. Ben sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik teknolojilerinin kullanıldığı, başka kullanıcılarla da etkileşimde bulunabileceğimiz sanal bir platform olarak tanımlıyorum. Günümüzde önde gelen teknoloji firmaları bu alanda ciddi yatırımlar yapıyorlar, yakın bir gelecekte bu tanımın herkes için netleşeceğini düşünüyorum. Sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik teknolojilerinin birçok uygulama alanı mevcut; ancak şu an ağırlıklı olarak oyun alanında kullanılması nedeniyle genç nesil bu platformla öncelikli olarak oyun alanında tanışıyor.

T.K.: Öncelikle, metaverse dünyası hakkında derin bilgi sahibi değilim. Aslında dijital dünyada yeni bir paralel dünya yaratma fikri üzerinden başladığını biliyorum. Oyun dünyasında örnekleri 20 yıldır mevcut. World of Warcraft, Ultima Online veya Second Life gibi dijital oyunculuğu kasıp kavuran oyunları örnek olarak verebiliriz.

Metaverse’ün iş dünyasında, şu an fuar ve iletişim araçları olarak yavaş yavaş kullanılmaya başlandığını veya planlandığını görüyorum. Fakat sanayiyi nasıl etkileyeceği ve diğer metaverse konuları için daha çok erken olduğunu düşünüyorum. 2000’lerden sonra, internet yaygınlaştıkça Xuqa, Hi5 ve benzeri online sosyal medya ve ağları oluşmaya başladı. Şu anki Facebook’un öncesinde bir çok portal çıkmıştı. Facebook tüm deneme yanılmalardan edinilen tecrübe ve olgunlaşmış kullanıcı kitlesini kullanarak; kurulduğu ilk günden ön plana çıktı ve standartlaştı. Sonrasında, iş hayatında Linkedin gibi bir mecra ile tanıştık. Metaverse’e bu şekilde bakarsak daha Facebook’un bile bulunmadığını ve iş hayatına etkilerini konuşmak için çok erken olduğunu düşünüyorum.

Dijital dönüşüm odağında çalışmalar gerçekleştiren bir sanayi firmasında çalışmanın avantajları ve dezavantajları nelerdir?
B.A.Y.:
Dijital dönüşüm; süreçlerin kişilerden bağımsız, şeffaf ve hızlı olarak yönetilmesine olanak sağlayarak kurumları ve iş yapış şekillerini değiştiriyor. Kurum içerisindeki katma değersiz işleri elimine ederken, daha katma değerli işlere odaklanmamızı sağlıyor. Şirketimizden örnek vermem gerekirse geçtiğimiz sene üretim sahasından otomatik veri toplama projemizin tamamlanmasıyla, eskiden veri toplamak için harcadığımız zaman ve enerjiyi veriyi analiz etmeye, süreçlerimizi geliştirmeye kullanıyoruz. Dijital dönüşüm çalışmalarımızı planlarken ve uygularken yaşadığımız en büyük zorluklar, maliyet baskılarının yoğun olduğu bir sektörde büyük projeler için kaynak yaratmak ve bu projeleri uygulamaya koyarken şirket içerisindeki alışkanlıkları kırmak diyebilirim.

Savaşlar, karşıt güç dengeleri, kıtlık-su sorunu veya dünyayı etkileyen pandemi gibi nedenler geleceği nasıl değiştirdi? Siz geleceği nasıl değerlendirirsiniz?
B.A.Y.:
Pandemi ve savaş kaynaklı küresel tedarik zincirinde yaşanan problemler,  savaş kaynaklı enerji tedariği problemleri hem özel kurumların hem de devletlerin politikalarını yeniden gözden geçirmelerine neden oldu.

Pandemiye kadar firmalar tedarikçi seçerken kalite standartlarını sağlayan en uygun fiyatlı tedarikçilere yöneliyorlardı; ancak pandemi dolayısıyla Çin’de yaşanan kapanmalar bu seçim kriterlerinin tekrar gözden geçirilmesine neden oldu. Firmalar, kullandıkları girdiler için hem kendi coğrafyalarından hem de daha önceden göz ardı ettikleri farklı coğrafyalardan tedarikçi arayarak tedarikçilerini çeşitlendirip tedarik zincirlerindeki riskleri azaltma yolunda ilerlemeye başladılar. Rusya’nın enerji kaynaklarına bağımlı Avrupa; Yeşil Mutabakat kapsamında enerji kaynaklarının dönüşümüne ilişkin koyduğu hedefleri savaşın çıkmasıyla daha hızlı bir şekilde hayata geçirme çabası içerisinde. Avrupa ile beraber dünyanın önde gelen ülkeleri de çevresel sürdürülebilirlik konusunda hedefler koyarak politikalarını bu doğrultuda şekillendiriyorlar. Enerji kaynaklarının çeşitlenmesi, enerji tasarrufuna ilişkin konular gelecekteki ana gündemimiz olacak. Küresel tedarik zincirindeki değişimlerin devam edeceği önümüzdeki dönemde; yüksek katma değerli ürün geliştirme ve üretme yetkinliklerimizin, dijital yetkinliklerle üretim verimliliğimizin artırılması ve enerji kaynaklarımızın çeşitlendirilmesi için izleyeceğimiz politikalar ülkemizin gelecekteki yerini belirleyecek.   

T.K.:  20 yıl önce, “global dünya ekonomisinin dünya barışına hizmet edeceği; özgürlüklerin artacağı ve insanoğlunun belki sonsuz huzura ve barışa kavuşacağı” gibi bir algının dünya genelinde hissedildiğini düşünüyorum. Son 5 yıla baktığımızda maalesef globalleşmenin aslında karşıtı olarak yer yer rol oynayan milliyetçiliğin, savaşların ve bunun gibi kitlesel problemlerin arttığını çok açık bir şekilde gözlemliyoruz. Buna karşıt olarak insanların birleşip yapabildikleri iyi işler, devede kulak kalıyor. Gerçekçi çözümler veya yol haritaları artık yok. Aynı şekilde umut vaat eden, insana ve dünyaya değer veren ideolojilerin yerini; devletlerin desteklediği firmalar arası savaşlara ve kültürler arası çatışmalara bırakıyor. Genç jenerasyonlarda dünyanın değiştiğine ve ileride yaratılacak barış dolu dünya düzenine hizmet etmenin arzusuyla; 3. Dünya savaşı ihtimalini düşünen bir mentaliteye yavaş yavaş geliyor. Umarım bu değişim tekrar tersine döner ve dünyamızı, insanlığı mutlu ve bir arada yaşatacak kanaat önderleriyle, yol haritaları karşımıza çıkmaya başlar.

Üye Girişi